Behdinan Emirliği, tarihi Süleymaniye'den başlayarak Kuzey Irak'ın Kürdistan bölgesinde, 13. yüzyıldan itibaren varlık göstermeye başlamıştır. Bu emirlik, özellikle 16. yüzyılda Osmanlı ve Safevi güçlerinin baskıları altında gelişmiş, önemli bir siyasi varlık olarak ortaya çıkmıştır. Behdinan, bölgenin coğrafi konumu itibarıyla stratejik bir noktada yer almakta ve bu nedenle sık sık çeşitli güçlerin kontrolü altına girmiştir. Emirliğin ilk kurucusu Bahaeddin olarak bilinir ve bu isim zamanla Kurmanci lehçesinde Behdinan veya Badinan şeklini almıştır. Kuruluşunun tarihi tam olarak net olmamakla birlikte, Bahaeddin'in ilk başta Timurlenk'in hüküm sürdüğü dönemde yönetimi eline aldığı düşünülmektedir. Bahaeddin'in ardından oğlu Şahrah, İmadiye'yi yönetmiş ve burada önemli askeri başarılar elde etmiştir. Şahrah’ın yönetimi sırasında Behdinan, zorlu savaşlarla dolu bir dönem geçirmiştir.
Emirlik, Bahaeddin'in torunu Emir Seyfeddin döneminde ise önemli bir gelişim göstermiştir. Seyfeddin, Akkoyunlularla olan çatışmalarda aktif rol almış ve topraklarını korumaya çalışmıştır. Fakat, 1501 yılında Safevi hükümdarlığına teslim olmak zorunda kalmıştır. Daha sonra, Seyfeddin’in oğlu Sultan Hüseyin, Osmanlı Devleti ile ilişkileri güçlendirerek emirliği yönetmiştir. Sultan Hüseyin, yaklaşık otuz yıl boyunca Osmanlı valisi olarak görev yapmış ve Diyarbekir bölgesinde de etkin olmuştur. Sultan Hüseyin’in ardından, emirliği Kubad Bey devralmıştır. Ancak Kubad Bey’in zayıf yönetimi, kardeşi Baram Bey tarafından istismar edilmiş ve isyanlar patlak vermiştir. Baram Bey, Behdinan aşiretlerini ayaklandırarak emirliği ele geçirmiş ve İmadiye'ye dönerek kendi yönetimini kurmuştur. Bu çatışmalar sırasında, Osmanlı İmparatorluğu, Behdinan’ı tekrar kontrol altına almak amacıyla bölgeye asker göndermiştir.
Kubad Bey’in ölümüyle, oğlu Seydi Han emirliği devralmıştır. Seydi Han, Behdinan’ı yeniden güçlendirme çabası içinde olmuştur. Ancak, 1585 yılında Diyarbekir valisi Melek Ahmed Paşa, Seydi Han’ı tutuklayarak emirliği ele geçirmiştir. Bu süreçte, Yusuf Han isimli bir emir, emirliğin yönetimini üstlenmiş ve ordusunu güçlendirerek emirlik topraklarını korumaya çalışmıştır. 1701 yılında, Kubad Paşa İmadiye’nin emirliğini üstlenmiş ve dönemin en güçlü emirlerinden biri olmuştur. Ancak, yönetimi sırasında iç savaşlar ve ayaklanmalar durmak bilmemiştir. 1725 yılında, Büyük Behram Paşa emirliği devralmış ve 40 yıl boyunca yönetimde kalmıştır. Behram Paşa’nın vefatından sonra oğlu İsmail Paşa, zorlu bir dönem geçirmiş ve iç çatışmalarla karşı karşıya kalmıştır. İsmail Paşa, çeşitli isyanlarla başa çıkmaya çalışmış ve dönemin en önemli aşiretleriyle çatışmalara girmiştir.
Sonuç olarak, Behdinan Emirliği, birçok iç savaş, dış baskı ve iktidar değişiklikleri ile dolu bir tarih sürecine sahiptir. Emirlik, Diyarbekir, Zaho, Akra ve İmadiye gibi bölgelerde hüküm sürerken sürekli bir istikrarsızlık içinde yaşamış, zamanla Osmanlı İmparatorluğu ve Safevi Devleti gibi büyük güçlerin etkisi altında kalmıştır. Behdinan Emirliği, tarihsel olarak önemli bir yer tutmakta olup, Kürt tarihi ve kültürü açısından da derin bir mirasa sahiptir. Her ne kadar çeşitli dönemlerde zayıflamış olsa da, emirliğin siyasi, sosyal ve kültürel etkileri, Kürt coğrafyasında ve tarihsel bağlamda hala hissedilmektedir.
İslam Ansiklopedisine göre, Dasni aşireti Duhok bölgesinde yerleşik bir aşirettir ve bu ismi taşıyan şehir, aşiretin elindeydi. Ancak, en sonunda Behdinan Emiri, bu şehri Dasnililerin elinden alarak Behdinan bölgesine kattı. Bir süre sonra, Kanuni Sultan Süleyman Bağdat’ı fethetmeye çıktığında, Erbil Emirliği'ni Soranlı Emir İzzeddin’den alıp Dasni aşiretinin reisi Hüseyin Bey’e verdi ve Emir İzzeddin’i öldürdü. Ardından, bir müddet sonra İzzeddin’in kardeşi, Soranlı Süleyman Bey de öldü ve bu vefatın ardından tüm Soran memleketi Dasnili Hüseyin Bey’in eline geçti.
O sırada, Soran soyundan gelen Seyfeddin bin Mir Hüseyin, Somaklık adı verilen bir yerde oturuyordu. Bu zat, Soran’daki yönetimin yabancıların eline geçtiği haberini alır almaz, hemen Dasnili Hüseyin Bey ile çatışmaya başladı. Aralarındaki şiddetli çatışmaların ardından, Dasnili Hüseyin Bey ağır bir yenilgiye uğradı ve sonrasında İstanbul’a çağrıldı. İstanbul’a gitmeyi kabul eden Hüseyin Bey, Sultan’ın kendisine verdiği toprakları koruyamadığı gerekçesiyle orada idam edildi.
Soran emirlerinin kökeni, Bağdat’ta Kolos adında bir kişiye dayanmaktadır. Kolos, Bağdat’ın en seçkin şahsiyetlerinden birinin oğludur. Zamanla şartlar onu Evan bölgesine gönderdi ve Hodyan köyünde hayvancılıkla uğraşmaya başladı. Dr. Frech, Kolos isminin Arapça kökenli olmadığını ve Kürtçe bir kelime olduğunu belirtmektedir. Kolos’un üç oğlu vardı: İsa, İbrahim ve Şeyh İdris. En büyük oğlu İsa, kahramanlık, ciddiyet, edebi yetenek ve yüksek ahlakı ile tanınıyordu. Zorbalık olayları baş gösterince, halk kendilerini korumak amacıyla İsa’yı lider olarak seçti. İsa, kısa süre içinde bir kuvvet oluşturarak Avan kalesini kuşatmayı başardı. Bu zafer, ona ve arkadaşlarına 'Kırmızı Kayanın sahipleri' lakabını kazandırdı; 'Sahre' kelimesi Kürtçede 'Soran' yani kırmızı anlamına gelir. İsa, kaleyi fethederek bağımsız bir Kürt emirliği kurdu. Vefatından sonra oğlu Şah Ali Bey, yönetimi devraldı ve Emir İzzeddin Şör, Şah Ali Bey’in ardından emirliğin başına geçti. İzzeddin, Hevvlör (Erbil) şehrini emirliğinin merkezi yaptı.
Bu dönemde Bağdat’a saldırmak için Kanuni Sultan Süleyman bölgeden geçerken, İzzeddin aleyhinde asılsız bir suçlamayla tutuklanarak 1534 yılında öldürüldü. Sultan, Erbil’i Hüseyin Bey Dasni’ye verdi. Ancak Emir Seyfeddin, kısa bir süre içinde Dasni’nin yönetimini ele geçirerek Soran emirliğini yeniden kurdu. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin tepkisini çekti ve Seyfeddin, üzerine yürüyen Kürt emirleriyle çatışmalara yol açtı. Seyfeddin, İstanbul’a sığınmaya çalıştı ancak burada idam edildi. Seyfeddin’in ölümünden sonra, Kuli Bey Soran emirliğini devralarak Semave bölgesinin hükümdarı oldu. Kuli Bey, başarılı bir yönetim sergileyerek Herir bölgesini kontrol altına aldı. Ancak Babaniler tarafından baskılara uğradı. Vefatının ardından, oğlu Budak Bey yönetimi iki yıl boyunca sürdürdü fakat kardeşi Süleyman Bey’le çatışmalar yaşadı. Budak Bey, Behdinan emiri Sultan Hüseyin Bey’e sığınarak yardım istedi, ancak yolda vefat etti.
Süleyman Bey, yönetimi ele geçirerek on üç bin atlıdan oluşan bir orduyla Zırza aşiretine saldırarak zafer kazandı. Ancak bu durum, Sultan Murad’ın dikkatini çekti ve ona karşı bir kuvvet göndermeye karar verdi. Süleyman Bey, İran topraklarına saldırarak büyük ganimetler elde etti ve bu sayede Sultan’ın saldırısını engellemeyi başardı. Süleyman Bey’in vefatından sonra oğlu Ali Bey yönetimi devraldı. Soran emirleri, bu dönemde devam etti, ancak daha sonra bu aileye ait emirlikler hakkında detaylı bir araştırma yapılmadığı belirtilmektedir. Ali Bey, Babanilerin sürekli saldırıları karşısında 1778 yılında hükümet merkezini Revanduz’dan Alana vadisindeki Kalivan köyüne taşıdı. Bu köy, Ali Bey Boğazı olarak anılmaya başladı. Ali Bey, sınırlarını genişletti ve oğlu Büyük Oğuz Bey de yönetimi devralarak sınırları daha da genişletti. Ancak Mustafa Bey döneminde tekrar Babanilerle çatışmalar başlamıştı. Mustafa Bey, düşmanı yenerek barış sağlamak amacıyla Babanlı Mahmud Paşa’nın oğlu Hüseyin Bey ile kızı Fatıma’yı evlendirdi. Bu yakınlaşma, bölgedeki durumu iyileştirdi ve Mustafa Bey 1245 yılında vefat etti.
Muhammed Bey, babasının vefatının ardından, hemen her iki amcasını tutuklayarak emirliğin sınırlarını genişletmeye başladı. Şörvan, Bıradost ve Surçi aşiretlerini kendi yönetimine kattı. Ayrıca Babaniler'i Hevvler-Erbil'den çıkararak bölgeyi ele geçirip, Dizayi aşiretini de kontrol altına aldı. Küçük Zap bölgesini ele geçirerek, Babaniler ile kendi yönetimi arasında yeni bir sınır çizdi. 1834 yılında Eşnoyya’yı ziyaret eden Mistir Billy Freezer, Muhammed Paşa'nın zeki bir lider olduğunu ve diğer Kürt emirlerinden farklı olarak yönetimindeki bölgeleri etkin bir şekilde yönettiğini belirtti. Freezer, Muhammed Paşa'nın halkı üzerinde ciddi bir otorite kurarak güvenliği sağladığını, suçlar, özellikle hırsızlıkla mücadelede ise katı yasalar uyguladığını ifade etti. Bu dönemde halkın Paşa'ya duyduğu saygı ve korkunun ardında adalet anlayışı ve sıkı yönetim vardı. Dr. Rosso, Bağdat'tan gelen bir doktor olarak Muhammed Paşa'nın hükümetinin düzenli ve insaflı olduğunu, Osmanlı yönetimiyle kıyaslandığında çok daha iyi bir yönetim sunduğunu söyledi. Rosso, Paşa'nın ordusunun 10.000 kişilik olduğunu tahmin etti ve ordusunun düzenli, eğitimli ve disiplinli olduğunu belirtti. Paşa, Soran bölgesini ele geçirdikten sonra Erbil ve İmadiye'ye yönelerek etkisini burada da artırdı. Bağdat valisi Ali Rıza Paşa’nın zor durumda olduğunu ve barış yapma yoluna gittiğini kaydetti.
Muhammed Paşa'nın askeri başarıları, İran ve Rusya arasında süregeldiği belirtilen savaşlar sırasında elde edildi. Bu dönemde, kendisine karşı oluşan tehditleri fırsata çevirerek bölgede etkinliğini artırdı. Bağdat valisinin durumu karşısında, Paşa'nın sıkı yönetim anlayışı pek çok Kürt aşireti üzerinde etkili oldu. Ayrıca Bağdat ve Musul orduları ile çatışmalar sonucu Akra ve İmadiye gibi şehirleri ele geçirdi. Birçok muhalefetle mücadele ederek savaşlardan galip çıktı ve etkinliğini artırdı. Sonuçta, Muhammed Paşa'nın yayılmacı politikaları Osmanlı devletini rahatsız etti ve Sultan Mahmud, Paşa'ya karşı büyük bir ordu göndermeye karar verdi. Ancak Paşa, bu tehditlere karşı hazırlık yaparak Revanduz kalesinde savunma hazırlıklarına başladı. Osmanlı ordusunun ilerlemesi sırasında Paşa, yönetimini ve topraklarını savunmak için mücadeleye devam etti. Bu olaylar, Muhammed Paşa'nın kısa sürede kazandığı başarılar ve etkili yönetim anlayışının bir yansımasıydı. Muhammed Paşa'nın dört kardeşi vardı: Temur Han, Süleyman Bey, Erbil hükümdarı Ahmed Bey ve veliaht olarak kabul edilen Resul Bey. Dr. Rosso, Kürtlerin zorlu bir yaşam sürdüğünü ve savaş dışında hiçbir şeyden hoşlanmadıklarını belirtiyor. Bağdat ordusunun bile onlara karşı etkisiz kaldığı, Altınköprü'nün kısa sürede ele geçirildiği anlatılmakta; ancak bu fetihlerin esas amacının ganimet ve geçim sağlamak olduğu ifade ediliyor.
Rosso, Muhammed Paşa'nın memleketindeki meşayıhlara ayrılan Erbil çevresini tahsis ettiğini ve Arap Tayy aşiretinin de Paşa'nın yönetiminde olduğunu, bu aşiretin askeri bir güç olarak onun yanında yer aldığını vurguluyor. Halk, Muhammed Paşa'nın adaletine ve otoritesine büyük bir saygı duyuyordu; çünkü Paşa, bölgedeki güvenliği sağladı ve hırsızlığı kökünden kazıdı. Bu nedenle, insanlar gece kapıları açık bir şekilde uyuyabiliyor, idam gerektiren olaylar ise nadir görülüyordu. Rosso, bir gün Tayy şeyhlerinden birinin Paşa'ya sığındığını ve daha sonra Paşa'nın bölgesinden geçen bir kafilenin soyulması olayını aktarıyor. Muhammed Paşa, suçlunun cezasını vermek üzere harekete geçerek suçluyu infaz ettiriyor. Ayrıca, Paşa'nın komutanlarından Sultan Bey, Paşa'nın ordusunun Akrayı nasıl üç saat içinde ele geçirdiğini ve bu durumun İmadiye halkını nasıl etkilediğini aktarıyor. 30 Mayıs'ta Paşa, Erbil hükümdarına bir mektup yazarak kendisini beklemesini ve gereken saygının gösterilmesini emrediyor. Özetle, Muhammed Paşa'nın güçlü yönetimi ve askeri başarıları, hem halkın hem de diğer emirlerin üzerinde etkili oldu. Adalet anlayışı ve sert yönetim tarzı, bölgede güvenliği sağlarken, askeri seferler de etkisini artırdı.
6 Mayıs'ta İmadiye'nin düşmesi ve Seyid Paşa'nın Behdinan emirliğinden uzaklaştırılması, yerine Musa Paşa'nın hükümdar olarak atanmasıyla sonuçlandı. Selim Paşa da Akra hükümdarı olarak tayin edildi. Böylece Behdinan memleketi, Revanduz hükümetinin yönetimi altına geçti. 3 Haziran'da Paşa, Dr. Rosso'yu Akra’daki kışlasına davet etti. Doktor burada Paşa'yı 45 yaşında, esmer, uzun sakallı ve bir bacağı sakat olarak tanımladı. Paşa, İngiltere'deki eğitim sisteminden, uluslararası ilişkilerden ve tıbbi konulardan ilgiyle bahsetti. Paşa'nın ordusu 10.000 kişiyi geçmiyordu; bunun yarısı başka bölgelere gönderilmişti. Seçkin ve eğitimli 3.000 kişilik bir birlik, Paşa'nın otağının etrafında konuşlanmıştı. Ordu, disiplinli bir şekilde görev yapıyor ve Paşa, gerektiğinde orduyu hızlı bir şekilde sevk edebiliyordu. Savaşta malzeme ve erzak temininde insaflı davranıyordu. Doktor, kışladan ayrılma kararı aldığında, Paşa ona Ebu Süleyman komutasında bir güvenlik gücü gönderdi. Revanduz yönetimi, Osmanlı memleketlerindeki yönetimden daha düzenli ve adaletliydi. Bu nedenle, Revanduz hükümetinin halkı, Osmanlı topraklarında karşılaştıkları tehditlerle ilgili daha az endişe duyuyordu. Frazer, Muhammed Paşa’nın hırslı, ciddi ve adaletli bir lider olduğunu belirtti. Paşa, İmadiye kalesini kuşatan aşiretlerle sert bir şekilde muhatap oldu. Yabancı turistlere güvensiz yaklaşırken, komşu ülkelerden gelen tüccarlara ticaret yapmalarına izin veriyordu. Ancak düşman olarak kabul ettiği ülkelerin vatandaşlarına izin vermiyordu.
Muhammed Paşa'nın emirliği, babasının son dönemlerinde yönetimden çekilmesiyle başlamıştı. Emir Muhammed, babasının mirasını devralarak düzeni sağladı ve isyan edenlere karşı güçlü bir ordu oluşturdu. Paşa, İran ve Rusya arasında süregelen savaşlar sırasında, Emir Muhammed’in gücünü artırmasına olanak tanıdı. Bağdat valisi Ali Rıza Paşa, bu gelişmeler karşısında çaresiz kaldı ve barış yapma yolunu seçmek zorunda kaldı. Böylece, Emir Muhammed’in hükümetini tanımak zorunda kalarak İstanbul’dan Mfran rütbesi ile taltif edildi. 1833 yılında Muhammed Paşa, düzenli bir ordu kurarak Behdinan yönetiminde güç kazandı. Musa Paşa’nın kışkırtmasıyla bu ordu Behdinan’a saldırdı ve İsmail Paşa ile birçok çatışma yaşandı. Bu çatışmalar sonucunda Akra kalesi ele geçirildi ve İmadiye kuşatıldı. Şehir teslim alındıktan sonra, Said Paşa esir alındı. Başka bir saldırıda ise Yezidilere yönelerek birçok insan öldürüldü ve liderleri Ali Bey tutuklanarak Revanduz’a gönderildi, burada iki yıl hapis yattıktan sonra öldürüldü. Bazı rivayetlere göre, Muhammed Paşa Cezire’ye giderek Bedirhan Bey’den Mardin ve Nusaybin’i aldı. Muhammed Paşa, kısa sürede geniş topraklara sahip oldu; Roniye’den Nusaybin ve Mardin’e, Kelaşin’den Mahmura’ya kadar olan bölgeleri kontrol altına aldı. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu’nu rahatsız etti ve Sultan Mahmud, Muhammed Reşid Paşa komutasında büyük bir orduyu üzerine gönderdi. Bağdat valisi Ali Rıza Paşa ve Musul valisi Mahmud Paşa’ya da bu süreçte yardım etmeleri emredildi.
Emir Muhammed Paşa, düşman ordusunun yaklaşması üzerine Revanduz kalesine çekildi ve savunma hazırlıkları yaptı. Sadrazamın ordusu Behdinan’ı ele geçirdikten sonra Revanduz’a yöneldi; Bağdat ve Musul orduları da Erbil’e ilerlemekteydi. Sadrazam, kan dökülmesini önlemek amacıyla Muhammed Paşa ile müzakerelere gitti ve ona teslim olursa güvence verdi. Nihayetinde Muhammed Paşa, Sadrazam’a teslim oldu ve İstanbul’a gönderildi. Ancak dönüş yolunda Bağdat valisi Ali Rıza Paşa, Muhammed Paşa’nın sağ salim dönmesinden korkarak tutuklanması emrini verdi ve sonuç olarak öldürüldü. Muhammed Paşa’nın ardından Soran Emirliği’nin başına kardeşi Ahmed Bey geçti, Resul Paşa ise İmadiye hükümdarı oldu. İki yıl sonra Ahmed Bey, amcaoğullarının tuzağı sonucu öldürüldü. Süleyman Bey kısa süreliğine yönetimi devraldı, fakat zafiyet gösterince görevden alındı. Resul Paşa, İmadiye’ye gelerek halkın desteğiyle yönetimi ele geçirdi. Bu dönem, kargaşa olmadan yedi yıl sürdü. Ancak bölge, merkezi hükümete vergi vermemeye başladı ve bu nedenle bir güç gönderildi. Bu güç, Döra ve Xelifan’da iki kanlı savaşa yol açtı. Resul Paşa, bu savaşlardan sonra Revanduz’a çekilmek zorunda kaldı. Sıkıştığında Şinoya sığındı ve burada beş yıl kaldı. Soran Emirliği, Osmanlı yönetimine bağlandıktan sonra Resul Paşa, af için Babıali’ye başvuruda bulundu ve Bağdat’a döndü. Hükümet, kendisine aylık 75 Osmanlı cüneyhi bağladı. Kırım Savaşı sırasında Kürt kuvvetlerinin komutanı olarak Erzurum-Erzen cephesinde savaştı. 1875 yılında Bağdat’a döndü, Hicaz’a uğradıktan sonra Astinaya geçti ve Van bölgesinin mutasarrıfı olarak atandı. Üç yıl burada kaldıktan sonra Erzurum’a yerleşti ve 1883 yılında vefat etti.
'Şerefname' adlı eserde belirtilene göre, Babanlılar’ın kökeni İran topraklarına dayanmaktadır. Ailenin kurucusu Pir Budak Bey, güçlü bir yönetim kurma amacıyla Larican eyaletini Zerzailerden, Soran bölgesini Şövilerden ve Kızılbaşlara ait Meşyakurd ile Salduz bölgelerini ele geçirmiştir. Pir Budak’ın lakabı 'Baba' olduğundan, ailesi ve soyundan gelenler 'Baban' ya da 'Babəai' olarak anılmaya başlanmıştır. Pir Budak, çocuğu olmadığı için vefatından sonra yeğeni Budak Bey b. Rüstem emirliğin başına geçmiş, ancak yalnızca iki yıl hüküm sürmüş ve adamlarından biri olan Pir Nazar tarafından zorla görevinden alınmıştır. Pir Nazar’ın vefatından sonra, Babanlıların toprakları Emir Süleyman’ın yönetimine geçerken, geri kalan kısım Mir İbrahim’e verilmiştir. Her iki emir başlangıçta barışçıl bir yönetim tarzı benimsemiş ve memnun bir şekilde yönetmişlerdir; fakat zamanla aralarında ihtilaf çıkmış ve çatışmalara yol açmıştır. Emir Süleyman, düşmanı Emir İbrahim’i öldürerek topraklarını yönetimine almış ve on beş yıl boyunca hüküm sürmüştür. Emir Süleyman, vefat ettiğinde geride dört evlat bırakmış, Emir İbrahim de arkasında üç evlat bırakmıştır. Bu durum, her iki ailenin emirliği tek başlarına yönetme çabalarına ve çatışmalarına neden olmuştur. Bu mücadele, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar, yani 1520-1566 yıllarına kadar sürmüştür. Aile, idareyi kaybettiklerinde yalnızca Mörg Sancağı’na sahipti ve bu bölgeyi de Mir Hüseyin b. Süleyman Bey’in çocuk yaşta olan oğlu Hıdır Bey yönetiyordu. Hıdır Bey’in vefatından sonra, Süleyman Bey’in ailesi de tamamen ortadan kalkmıştır.
Son Baban Emirliği ile ilgili bilgiler, ailenin kökenleri ve tarihsel gelişimi hakkında kapsamlı bir anlatım sunmaktadır. Rivayetlere göre, Baban Emirliği'nin temeli, Soran Emirleri soyundan gelen Fakih Ahmed adındaki bir adamla atılmıştır. Fakih Ahmed, çevresinde birçok insan toplayarak 'Baba' lakabını benimsemiş ve zamanla güç kazanmıştır. Ondan sonra oğlu Süleyman Baba emirliğin başına geçmiş, babasının izinden giderek akıllı, yiğit ve ciddi bir lider olmuş ve Erdelan hükümetinin zayıflığından faydalanarak 1694 yılında memleketinin bir kısmını almıştır. Ancak kısa süre sonra Erdelanlılar ve İranlılar tarafından mağlup edilerek İstanbul’a iltica etmiştir. İstanbul'da bir süre kaldıktan sonra Osmanlı hükümeti tarafından Edirne mutasarrfı olarak atanmış ve burada 1703 yılında vefat etmiştir. Süleyman Bey’den sonra, Baban topraklarının bir kısmı Zengene aşiretinin eline geçmiş, diğer kısımlar ise Süleyman Bey’in oğulları tarafından yönetilmiştir. Bu evlatlardan Bekir Bey, diğer kardeşlerini yenerek emirliği tek başına almış ve sınırlarını genişletmiştir. Ancak Bekir Bey’in Osmanlı hükümetiyle olan ilişkileri bozulmuş ve 1716 yılında Bağdat ordusu tarafından öldürülmüştür. Bekir Bey’in ölümünden sonra, Baban toprakları beş yıl Osmanlı yönetimine geçmiştir. Bu süreçte Bekir Bey’in kardeşi Xane Paşa, Bağdat’taki devletle iyi ilişkiler kurarak toprakları tekrar aile yönetimine kazandırmıştır ve 1721 yılında bizzat yönetimin başına geçmiştir.
Xane Paşa, Bağdat valisi Hasan Paşa ile birlikte İran’a saldırmış ve karşılığında Erdelan Emirliği’ni kendi yönetimine katmıştır. 1726'da Eşref Han ile Osmanlı ordusu arasında çıkan savaşta, Xane Paşa’nın desteği sayesinde Osmanlı ordusu yenilmiştir. Nadir Şah dönemi başlarında, Erdelan Emirliği Babanlar’ın elinde kalmıştır. Bu dönemde Halid Paşa da Baban Emirliği'ni yönetmiş ve Babanlar ile Soranlar arasında çatışmalar yaşanmıştır. 1730 yılında Nadir Şah, Erdelan Emirliği'ni Babanlardan geri almış, 1743 yılında ise Bağdat Hükümeti Baban Emirliği'ni Süleyman Paşa b. Halid Paşa'ya vermeye çalışmışken, Selim Paşa b. Bekir Bey Baban emiri olarak atanmıştır. Bu dönem, iki taraf arasındaki ilişkilerin bozulmasına yol açmıştır. Bundan sonra Bağdat valisi Süleyman Paşa, 1750 yılında Selim Paşa ile savaşmak üzere harekete geçmiştir. Bu savaşta Selim Paşa yenilgiye uğramış ve sonrasında Babanlı Süleyman Paşa emirliğin başına geçmiştir. Ancak, Muhammed Paşa b. Hane Paşa ve Selim Bey b. Bekir Bey’in çıkardığı kargaşalar nedeniyle zor bir dönem yaşanmıştır. Bu karmaşa, 1760 yılında Bağdat valisinin Narin Nehri üzerinde Muhammed Paşa’nın ordusunu yenmesi ve tamamen ortadan kaldırmasıyla sona ermiştir. Selim Paşa b. Bekir ise, Baban topraklarına yaptığı saldırılara rağmen hiçbir zaman başarılı olamamıştır. Baban Emirliği'nin tarihindeki bu dönem, iç karışıklıklar, ihtilaflar ve güç mücadeleleri ile doludur. Süleyman Paşa’nın vefatından sonra, Baban Emiri Süleyman Paşa'nın yeni Bağdat valisine vergileri vermemesi ihtilafa yol açtı. 1175 yılında Babanlılar güçlü ordularıyla Bağdat'a yürüdü, ancak burada çıkan çatışmada Babanlı Süleyman Paşa yenilerek İran’a sığındı ve Erdelan Emirliği’ni aldı. İki yıl sonra Bağdat valisi Ömer Paşa, onu geri getirerek Baban Emirliği'nin başına getirdi. Süleyman Paşa burada sınırlarını genişletti, fakat 1178 yılında Kara Çuvalan Kalesi’nde öldürüldü.
Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra kardeşi Muhammed Bey emirliğin başına geçti, ancak kısa bir süre sonra kardeşi Ahmed Paşa ile ihtilafa düştü. Bağdat hükümeti ile ilişkileri bozuldu ve sonuç olarak Bağdat ordusu Muhammed Bey’i yenerek emirliği Ahmed Paşa’ya verdi. Ahmed Paşa, İran ordusundan yardım alarak Baban Emirliği'ni ele geçirip bir dönem yönetti, ancak 1779 yılında Bağdat yolunda vefat etti. Oğul Mahmud Paşa, 1823’te emirliğin başına geçti, fakat kısa sürede idareden alındı. Mahmud Paşa, İran ordusu ile geri döndü ve Bağdat valisi Abdullah Paşa’yı yendi. Ancak Bağdat valisi ile ilişkileri bozuldu ve savaşlar başladı. Sonunda, Bağdat ordusu İran ordusunun karşısında zayıf düştü ve Mahmud Paşa’nın emirliği zayıfladı. Mahmud Paşa’nın vefatından sonra, kardeşi Süleyman Paşa yönetimi devraldı ve sekiz yıl boyunca etkili bir yönetim sürdürmesine rağmen, Mahmud Paşa’nın tehdidi altında kalmaya devam etti. Süleyman Paşa’nın ardından, oğlu Ahmed Paşa emir oldu ve bölgede gelişim için çalışmalara başladı. Ancak İran kuvvetlerinden aldığı destekle amcası Mahmud Paşa’nın sürekli tehdidi altında kaldı. 1840 yılında Baban ordusunu kurmayı başardı, ancak son döneminde iç karışıklıklar nedeniyle başarı elde edemedi. Ahmed Paşa, Süleymaniye’ye döndü, fakat burada da düşmanları tarafından zor durumda kaldı ve İran’a iltica etmek zorunda kaldı. Ahmed Paşa’dan sonra, Abdullah Paşa yönetimi devraldı ve kendine kaymakam unvanını seçti. Ardından İsmail Paşa, Baban Emirliği'nin başına geçti ve bağımsız emirliğin dönemi sona erdi. 1851 yılında bu bölge doğrudan Osmanlı yönetimine geçti.
Bane Emirliği, İslam fethinden önce kurulan ve İslam’ı gönüllü olarak kabul eden liderler tarafından yönetilen bir emirliktir. Şerefname eserinin yazarı, emirlerin İhtiyaruddin lakabını kullandığını ve bu kabulün zorlama olmadığını belirtmektedir. Emirlik, günümüzde İran sınırları içindeki Bane ilçesi ve çevresindeki kalelerle tanınmaktadır. Mirza Bey, Bane Emirliği’nin ilk bilinen liderlerinden biridir ve Erdelan Emiri Peyke Bey'in damadıdır. Güçlü bir liderlik göstererek kaleleri yönetmiş, zamanla yerel güçler arasında düşmanlıklar ortaya çıkmıştır. Sultan Ali adlı düşmanı, Mirza Bey’i yenerek emirlikten uzaklaştırmış, ancak Mirza Bey kayınpederi Peyke Bey’in desteğiyle emirliği geri almayı başarmıştır.
Mirza Bey’in vefatından sonra oğlu Budak Bey emirliğin başına geçmiştir. Budak Bey, Mahmud ve Uğurlu adında iki kardeşiyle yönetim için çatışmalara girmiş, sonunda kardeşleri tarafından dışlanmıştır. Budak Bey, Şah Tahmasb’a sığınarak yardım istemiştir, fakat kısa süre sonra Kazvin’de vefat etmiştir. Şah, Budak Bey’in kardeşi Süleyman Bey’i emir olarak tayin etmiştir. Süleyman Bey, adalet ve eşitlik anlayışıyla tanınmış ve yönetiminde büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Kızını yeğeni Bedir Bey ile evlendirdikten sonra, Medine'ye giderek orada vefat etmiştir.
19. yüzyılda Bane, oryantalist Rich’in ziyaret ettiği bir yer olmuştur. 1820 yılında Bane’nin hükümdarı Nurullah Han ile görüşmüştür. Emirlik dönemi, İhtiyaruddin ailesinin son temsilcisi Kerim Han’ın öldürülmesiyle sona ermiş, ardından Yunus Han yönetimi ele geçirmiştir. Yunus Han da yeğeni Fettah Bey tarafından öldürülmüştür. Heme Han, 1. Dünya Savaşı’na kadar Bane’nin hükümdarı olarak kalmış, ancak 1915 yılında İbrahim Bitlisi tarafından öldürülmesiyle Yunus Han ailesinin dönemi sona ermiştir. Bane, bu tarihten sonra Savçbulak sancağına bağlı bir kaza haline gelmiştir. Bane Emirliği, zaman içinde pek çok iç çatışma yaşamış ve çeşitli stratejik ittifaklar ile yönetimlerini sürdürmüştür.
Abbas Ağaye Ustaçlu, ilk olarak Merivan-Mehrivan bölgesindeki Serçilo beldesini ele geçirmiş, ardından Kelhor aşiretlerinden Pilever beldesini de istila ederek bu emirliği kurmuştur. Daha sonra diğer aşiretleri etrafında toplamayı başararak nüfuzunu artırmış ve şanı yükselmiştir. Şah Tahmasb, onun Pilever Emirliğini kabul etmiştir. Bu emirlik son olarak Osmanlı himayesini kabul etmiş, Osmanlı Devleti de Şeyxan, Çakaran, Xorxora, Nirezend ve Kaletepe beldeleri ile birkaç başka beldeyi ona eklemiştir. Emir, tüm bu toprakları bağımsız bir sancak haline getirmiş ve Ali Han Gelbaxiye’ye vermiştir. Bu emirlikle ilgili başka detaylı bilgiler olmasa da, Yarallah Han’ın bu emirliğin yönetimini üstlendiği ve sınırlarını genişletmek için çalışmalar yaptığı kaydedilmiştir.
Kelhor Emirliği, Şerefname'ye göre, Give b. Guhderzin torunlarından oluşan bir hanedan tarafından yönetilmektedir. Bu hanedan, üç ana kola ayrılmaktadır: Bilenkan, Derteng ve Mahideşt asilzadeleri.
Bilenkan Asilzadeleri:
Bilenkan kolunun öne çıkan emiri Gaybullah Bey, Şehrezor’daki bazı kaleleri ve çevresindeki toprakları yönetmiştir. Gaybullah Bey, oğulları arasında memleketini bölüştürerek, oğlu Muhammed Bey’in Şah Tahmasb tarafından memleketin emiri olarak atanmasıyla yerini sağlamlaştırmıştır. Muhammed Bey, memleketin ilmi gelişimine önemli katkılarda bulunmuş ve bu sayede bölge büyük fayda sağlamıştır. Şah Tahmasb, aynı zamanda kızını Muhammed Bey’e vererek onun konumunu pekiştirmiştir. Muhammed Bey’in vefatından sonra oğlu Emir İskender, babasının yerine geçerek memleketi yirmi yıl boyunca yönetmiştir. İskender Bey’in ardından Bilenkan kalesi, Dinever emirinin eline geçmiş ve sonrasında Osmanlı topraklarına dahil olmuştur.
Derteng Asilzadeleri:
Derteng emirliği, eski Hilvan bölgesinde kurulmuş olup, merkezi Derteng kalesidir. Bu emirlikte tanınmış emirlerden biri Zorab/Sehrab Bey’dir. Zorab Bey, cesareti, cömertliği ve ikramlarıyla ün kazanmış, emirliğin sınırlarını genişletmiştir. Onun ardından oğlu Ömer Bey, Kanuni Sultan Süleyman’a bağlanarak Osmanlı himayesini kabul etmiştir. Daha sonra oğlu Kubad Bey, yönetimi devralmış ve memleketin kalkınması için büyük çaba sarf ederek sınırlarını Dinever ve Bağdat’a kadar genişletmiştir. Kubad Bey, Şeref Han Bitlisi’nin çağdaşı olarak, zekası ve yüksek şanı ile tanınmıştır.
Mahideşt (Mayideşt) Asilzadeleri:
Bu emirlik, Bilever beldesinde kurulmuş olup, ünlü emirlerinden biri Mansur Bey’dir. Mansur Bey, Şeref Han döneminde önemli bir figür olarak tanınmıştır. Kelhor Emirliği, farklı kolları ve güçlü emirleri ile bölgedeki siyasi ve sosyal dinamiklerde önemli bir rol oynamıştır.