Herodot'a göre, Med İmparatorluğu'nun Kral Siyaksares hükümdarlığındaki toprakları.
Eski Farsçada Māda- (tekil eril) olarak geçen ve Eski İran coğrafi adından doğrudan aktarılan terim, Medlerin isimlerinin ve anavatanlarının kökenine işaret eder.
1
Ancak bu kelimenin anlamı tam olarak netleşmemiştir.
2
Dilbilimci W. Skalmowski, Eski Hintçe madhya- ve Eski İranca maidiia- sözcükleriyle aynı anlamı taşıyan proto-Hint-Avrupa kökenli med(h)- kelimesinin 'merkez' ya da 'ortada bulunan' anlamını içerdiğini ileri sürmüştür. Latince medium, Yunanca méso, Ermenice mej ve İngilizce mid terimlerinin de benzer şekilde bu kökten türediği belirtilmektedir.
2
Antik Yunan bilginleri ise etnolojik çıkarımlarında isim benzerliklerini ve Yunan efsanelerini temel alırlardı. Herodot’un MÖ 440’ta kaleme aldığı Tarihler adlı eserine göre, Medler eskiden herkes tarafından Ariusçu olarak adlandırılıyordu. Kolhisli Medea isimli bir kadının Atina’dan Ariusçulara gelmesinden sonra, tıpkı Perslerin Perseus ile Andromeda’nın oğlu Perses’ten türetilen adları gibi, Medler de bu kadının adıyla anılmaya başlamışlardır.
3
Medler dönemi, MÖ. 1. binyılın başından MÖ. 550'ye kadar sürer. Bu dönem, Kürtlerin kendi topraklarını, coğrafi sınırları içinde yaşayan aşiretler ve klanlarla bir araya gelerek düşmanlarına karşı savundukları ve onları mağlup ettikleri parlak bir çağdır. Kürtlerin düşmanlarını kalıcı olarak tarih sahnesinden sildikleri bu dönemde, İskitler ve Asurlar buna en iyi örnek olarak gösterilebilir. Bu iki halk, Medlerin zaferlerinden sonra tarih sayfalarından tamamen silinmiştir. Herodot, Medlerin Asur egemenliğinden kurtulan ilk topluluk olduğunu belirtir.
4
Bu dönemlerin tamamı, Eski Dönem Kürtlerinin dört altın çağı olarak adlandırılır ve MÖ 4. binyıldan başlayıp MÖ 1. binyıla kadar uzanır. Sümerler, dağlık bölgelerde yaşayan halkları tanımlamak için 'Kürt' ismini kullanırken, 'Med' terimini ise sarayları, köşkleri, düzenli ordusu ve siyasi birliği olan, kendi topraklarında egemenlik kurmuş bir ulusu ifade etmek için kullanmışlardır.
İlk Med İmparatorluğu, Med kabilelerini {Kürtleri ve tüm Zagros halklarını} birleştirerek kuran kişi Büyük Diyako’dur (Dioces). Antik dönem kayıtlarında Deioces adında bir Med liderinden bahsedilmekte olup, Herodot da bu büyük hükümdardan söz etmektedir.
Fireortiş, babası Diyako gibi yazıyı resmi devlet dili olarak benimsemiş ve halkın bu yazıyı öğrenip kullanabilmesi için çeşitli reformlar gerçekleştirmiştir.
Büyük Diyako
Büyük Diyako, MÖ 775 yılında soylu bir Kürt hanedan ailesine mensup olarak dünyaya gelmiş ve Med İmparatorluğu'nun kurucusu olmuştur. İnsanlık tarihinde yazı ve kalem ile iktidara gelen ilk hükümdar olarak anılan Diyako, devletin temel iletişim aracının yazı olması gerektiğini savunan ilk kraldır. Kürt hanedanlarının ve klanlarının oylarıyla seçilerek tahta çıkmıştır.
5
Diyako'nun tahta geçmesiyle birlikte, öncesinde sözlü temele dayanan halk-devlet ilişkileri yazılı ve belgeli bir yapıya kavuşmuştur. Devlet organizasyonunu geliştirerek yazının her alanda egemen olmasını sağlamış ve yönetim sistemini güçlendirmiştir. Ekbatana'da inşa ettiği sarayı, tüm Kürtlerin karar merkezi haline getirmiştir. Saltanatı boyunca Zagros bölgesinde yaşayan Kürt klanlarını Medlerin çatısı altında toplamış, ordusunu ve özel kuvvetlerini kurarak Medleri kendine özgü bir yazı sistemine kavuşturmuştur.
6
7
Herodot'a göre Deioces, altı Med kabilesini birleştirerek Med Krallığı’nı kurmuştur. Asur Kralı II. Sargon'un ölümünün ardından Asurlar zayıflamış, bu süreçte Deioces Manna ve Urartular ile ittifak yaparak fetihlere başlamış ve Kuzeybatı İran ile Azerbaycan topraklarını ele geçirmiştir.
8
Asur Kralı III. Şalmaneser, MÖ 836 yılında Medya'ya yönelik saldırılar başlatmış, bu savaşlar II. Sargon dönemine kadar sürmüştür. Nihayetinde MÖ 715 yılında Diyako esir düşmüş ve Medya, Asur egemenliğine girmiştir. Ancak Fireortiş bu dönemde bağımsız bir devlet kurmayı başarmıştır.
9
Diyako, 53 yıl süren bir saltanatın ardından MÖ 675 yılında hayatını kaybetmiş ve tahtına oğlu Fireortiş geçmiştir.
10
Diyako'nun mezarı, günümüz İran sınırları içinde bulunan Mahabad şehrindedir. Mezarın bulunduğu bölge, 'Fexrika' olarak bilinmektedir.
Fraortis (Phraortes), babası Diyako’nun ardından Medya tahtına geçmiş ve MÖ 655-633 yılları arasında 22 yıl hüküm sürmüştür. Med İmparatorluğu'nun bu önemli hükümdarı, iktidara gelir gelmez dikkatini Persler üzerine yöneltmiştir. Pers topraklarına bir sefer düzenleyerek, bu bölgeleri Medya sınırlarına katmış ve Persleri Med egemenliği altına almıştır. Persler, Medlerin üstünlüğünü kabul ederek, kendi içlerinden bir yönetici seçmek koşuluyla siyasi ve askeri faaliyetlerden uzak kalmak zorunda bırakılmışlardır. Böylece Medya'nın hâkimiyeti altında bir klan gibi yaşamışlardır.
11
Fraortis, MÖ 653 yılına kadar ordunun güçlenmesine ve Med kabilelerinin birliğine babasından daha fazla önem vermiştir. Ağır silahlarla donattığı ordusunu disiplinli bir yapıya kavuşturmuş ve askerlerini özel giysilerle donatmıştır. Bu askeri reformlar, Medya’yı güçlü bir savaş makinesi haline getirmiştir. MÖ 653’te Asurlara karşı büyük bir savaş başlatmış, ancak bu çetin mücadelede hayatını kaybetmiştir. Fraortis’in mezarı, Rezan Nehri kıyısındaki askeri kışlasının yanında kayalara oyularak yapılmıştır.
Onun erken ölümü, Medya İmparatorluğu'nu derinden sarsmıştır. Med İmparatorluğu, Hristiyanlık ve İslamiyet henüz doğmadan, Büyük İskender ve Cengiz Han dünyaya hükmetmeden önce eski dünyanın en büyük imparatorluklarından biriydi. Fraortis, bu güçlü yapının önderi ve MÖ I. bin yılın en büyük askeri komutanlarından biriydi. Savaş taktiklerinde ustalaşmış, orduyu ilk kez silah türlerine göre organize eden ve stratejik savaş planları geliştiren bir liderdi.
12
Siyaksares'in mezarı, Süleymaniye ili, Kürdistan Bölgesel Yönetimi
Med İmparatorluğu'nun üçüncü hükümdarı olan Keyhüsrev, Herodot'un anlatımına göre babası Fraortis ve dedesi Diyako’dan daha üstün bir kral olarak kabul edilir. Özellikle askeri dehası ve başarılarıyla büyük ün kazanmıştır. Keyhüsrev, eski İran’daki pek çok kabileyi ve topluluğu bir araya getirerek Med İmparatorluğu’nun sınırlarını komşu bölgelere doğru genişletmeye başlamıştır.
13
Fraortis’in ardından tahta çıkan Keyhüsrev, Medya'nın kaderini değiştirmiş ve dağların, denizlerin, çöllerin imparatoru unvanını kazanmıştır. Onun döneminde Med İmparatorluğu, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına uzanan üç stratejik kapıya sahipti. İmparatorluğun etkisi Akdeniz’den Karadeniz’e, Hazar Denizi’nden Basra Körfezi’ne kadar yayılmıştır. Keyhüsrev, tıpkı dedesi Diyako ve babası Fraortis gibi Kürt ve Med tarihine altın harflerle adını yazdıran bir liderdi. Yönetimi boyunca Kürt halkı, askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda büyük bir refaha kavuştu. Sanat, edebiyat, dil ve mimari en yüksek seviyeye ulaşarak barış ve huzur dönemini beraberinde getirdi.
Keyhüsrev, MÖ 675 yılında Ekbatana’da dünyaya geldi. Doğumu, dedesi Büyük Diyako’nun vefat ettiği günle aynı zamana rastlayan ilginç bir tesadüftür. Fraortis’in oğlu ve Med İmparatorluğu’nun kurucusu Diyako’nun torunu olan Keyhüsrev, babasının erken ölümü nedeniyle zor bir çocukluk dönemi geçirdi. Babası vefat ettiğinde henüz küçük bir çocuk olduğundan, tahta çıkışı gecikmiştir. 22 yaşında tahta oturduğunda, imparatorluk içindeki siyasi ve askeri düzen bozulmuş, zayıf bir otorite hakim olmuştu. Genç Keyhüsrev, imparatorluğun tüm ağırlığını omuzlarında taşımak zorunda kalmış ve bu zorlu dönemde büyük bir liderlik örneği sergilemiştir.
14
Keyhüsrev, ordunun yenilgi ve dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına rağmen, tüm sorumluluğu üzerine alarak birliğin dağılmasını engelleyen bir liderdi. Ancak, babasının Asur saldırısı sırasında ölümü, onun yüreğinde derin bir acıya neden olmuştu. Bu zor şartlar altında Keyhüsrev’in zihnini meşgul eden iki büyük endişesi vardı: Birincisi, babasının başına gelen gibi bir suikasta uğramak, ikincisi ise Kürt şehirleri ve kalelerinin İskitler ve Asurlar tarafından yağmalanarak tahrip edilmesiydi.
Fireortiş’in mezarındaki kabartmalar, Med kralları ve şehzadelerinin aynı zamanda iyi eğitimli birer okçu ve savaşçı olduklarını gösterir. Yaklaşık 2.500 yıl önce Yunan tarihçisi Herodot, Keyhüsrev’den 'kendisinden önceki hükümdarlardan daha üstün bir savaş ustası' olarak bahsetmiştir. Ksenofon ise Med okçularının gücünü anlatırken, hiçbir demir kalkanın bu oklara dayanamadığını belirtmiştir. Herodot ve Ksenofon’un aktardıklarından, Medlerin (Kürtlerin) yetenekli savaşçılar olduğu ve ileri savaş teknolojilerine sahip bulundukları anlaşılmaktadır.
Ancak Keyhüsrev yalnızca usta bir savaşçı değil, aynı zamanda yetenekli bir devlet adamıydı. Tahta geçtiğinde, ülkede iktidar boşluğundan kaynaklanan bir kargaşa hâkimdi. Ülke hırsızlar ve yağmacılarla doluydu; imparatorluğu oluşturan klanlar arasında rekabet artmış ve çoğu klan ittifaka sadakatini yitirmişti. Halk ise Keyhüsrev’den umutluydu ve babası Fireortiş’in yolundan gideceğine inanıyordu. Keyhüsrev, klanlar arasında diplomasiye ağırlık vererek 18 yıl boyunca imparatorluğun eski gücüne kavuşmasını sağlamak amacıyla ittifaklar kurmak için çabaladı. Ziyaret ettiği her yerde büyük saygı gördü ve sonunda sağlam temellere dayanan bir birliği yeniden inşa etti.
Med İmparatorluğu’nun başkenti Ekbatana’daki belgeler ve Keyhüsrev’in mezarındaki buluntular, onun ailesinin Kelhur lehçesini konuştuğunu göstermektedir. Bugün Kürtçenin Lor lehçesi içinde değerlendirilen Lek ve Bahtiyari gibi gruplar da Keyhüsrev’in açtığı birliğin altında toplanarak Med İmparatorluğu’nu oluşturmuşlardır. Bu klanlar, Kermanşah’tan Basra Körfezi’ne uzanan bölgede yaşayan Kürtler arasında yer almakta ve 20. yüzyılın sonlarına kadar Medlerin geleneksel renkli giysilerini giymeyi sürdürmüşlerdir. Keyhüsrev’in bir diğer büyük başarısı ise imparatorluk içinde 'aksakallı bilgeler meclisini' kurmasıdır. Bu meclis, Kürt dili, kültürü, edebiyatı ve yazısının gelişimine önemli katkılar sunmuştur.
Büyük Keyhüsrev'den sonra tahta çıkan oğlu Astiyag, 'Aksakallı Bilgeler Meclisi'ne büyük bir değer veriyordu. Astiyag, devlet yönetimi de dâhil olmak üzere pek çok konuda bu meclise danışarak onlardan öneriler alıyor, hatta rüyalarını yorumlatıyordu. Keyhüsrev, Ekbatana’yı bütün Kürtler için bir karar alma merkezi hâline getirmişti. Bu merkez, tüm Kürt aşiretlerinin liderleri ve güçlü savaşçılarının bir araya gelmesiyle kurulmuştu. O dönemde Med İmparatorluğu ordusunun en büyük dayanaklarından biri, ok ve kılıç kullanımında usta savaşçılardı. Çünkü ülke, İskit çetelerinin sürekli yağmalamalarıyla büyük bir tehdit altındaydı ve bu çeteleri kovalamak için deneyimli savaşçılara ihtiyaç vardı. O dönemde İskitler, Medya'nın kırsal alanlarında başıboş bir şekilde gezerek talan yapıyordu. Fireortiş’in ölümünden sonra, İskitler adeta bölgeyi boş bulmuş ve yağma konusunda sınır tanımamışlardı.
İskitlerin gerçekleştirdiği bu talanlar, imparatorluğun istikrarını tehdit ediyordu ve bu nedenle Büyük Keyhüsrev’in ilk hamlesi, onları Medya topraklarından çıkarmak oldu. Ancak, Kürt aşiret liderlerini toplamadan önce İskitlere karşı yapılacak hazırlıkları tamamlamıştı. Bu liderlerle yapılan toplantıdan sonra, MÖ 628’de İskitleri ortadan kaldırmaya karar verdi ve hemen ardından İskitlerin liderlerini yok ederek, çeteleri dağıttı. MÖ 5. yüzyılda yaşamış olan Yunan tarihçi Herodot, bu olayla ilgili olarak şu ifadeyi kullanır: 'Büyük Keyhüsrev, o dönemdeki İskit liderini bir yere davet edip, hem onu hem de yanındaki İskitleri ortadan kaldırdı.'
Düşmanlarına karşı ilk büyük başarısını kazanan Keyhüsrev, MÖ 625 yılında en büyük imparator olarak sahneye çıktı. Ekbatana, karar alma merkezi ve başkent olarak yeni inşa edilen kale tipi kışlalarla güçlendirildi. Bu kışlalar, beklenmedik saldırılara karşı savunma amacıyla yapılmıştı.
Büyük Keyhüsrev, 28 yıl süren zorlu bir mücadelenin ardından Kürtleri yeniden güçlü bir imparatorluğa kavuşturdu ve ülkedeki istikrarı sağladı. Med İmparatorluğu ve Keyhüsrev için önemli bir destek de Bilgeler Meclisi’nin varlığıydı. Meclis, çevredeki gelişmeler hakkında sürekli istişarelerde bulunuyor ve kararlar alıyordu. Astiyag da aynı şekilde bu yolu takip etti. Bilgeler Meclisi’nin ünü, yabancıların arasında da duyulmuştu; insanlar, onları bilge sayarak adlandırmışlardı. Ekonomisini güçlendirmek amacıyla, Keyhüsrev, MÖ 625 yılının sonunda Medya ile diğer ülkeler arasında ticareti teşvik etti. Ticaret yoluyla elde edilen gelir, ordunun silahlanmasını güçlendirmek ve daha organize olabilmek için gerekliydi. O dönemde Kürt ülkesi, ok, yay, kılıç, kalkan, hançer, gürz ve savaş baltaları gibi askeri malzemelerin yanı sıra, yün, inşaat kerestesi, hayvan ve özellikle de Kürt atlarıyla ticaret yapıyordu.
Kürtler, savaş malzemeleri üretiminde güçlü bir sistem kurmuşlardı. Bu bölgelerde kılıçlar, hançerler, yaylar, oklar, mancınıkla fırlatılan taşlar, gürzler gibi askeri malzemeler üretiliyordu. MÖ 618’de, Keyhüsrev tüm hazırlıklarını tamamladıktan sonra ordusunu Asurlara karşı harekete geçirdi. Med İmparatoru Keyhüsrev, ordusunu yeteneklerine göre gruplara ayırdı ve her bir grubun başına uzman generallerini yerleştirerek harekete geçti. Bu savaş öncesinde ordu içinde bazı değişiklikler yaparak, görev tanımlarını netleştirdi ve ordu için hukuki reformlar gerçekleştirdi. Bu reformlarla, ordu içindeki başıbozukluk ortadan kaldırıldı, her bir hizmet sınıfının görevleri belirlendi. Yeni düzenlemelerle ordu içinde yapılmayan ya da ihmal edilen görevler için hukuki cezalar getirildi. Bu tür düzenlemelerle orduyu daha verimli hâle getiren Keyhüsrev, mükemmel bir komuta zinciri de oluşturdu.
Med ordusuna mensup bir general. MÖ: 7.yy
Med İmparatoru Fireortiş, MÖ. 7.yy
İmparator ve general figürlerine ait resimler, genellikle İmparator Fireortiş dönemine aittir ve bu resimler, onun mezarında yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkmıştır. Büyük Keyhüsrev, Fireortiş dönemine ait savaş aletleri ve giysilerde bazı değişiklikler yaparak yeni başlıklar ve elbiseler üretmiştir. Kabartmada yer alan Fireortiş'in giydiği giysiler, özel olarak tasarlanmış zırhlı bir kıyafettir. Daha sonraki dönemlerde, komşu devletler ve organizasyonlar, bu zırhlı elbiselerin benzerlerini üreterek kendi ordularında kullanmaya başlamışlardır.
Med ordusu, büyük ölçüde zırhlı birliklerden oluşuyordu. Bu nedenle Med ordusuna 'Demir Ordu' ya da 'Zırhlı Ordu' deniyordu. Med ordusunun askerleri, demir miğferler takarken, savaşta onları oklardan ve kılıç darbelerinden koruyabilecek çeşitli zırh türleri geliştirmişlerdi. Bu zırhlar, askerlerin sırtını, göğsünü ve bileklerini koruyacak şekilde tasarlanmıştı.
Yaklaşık 2500 yıl önce, tarihçi Heredot Med ordusunun zırhlı giysileri hakkında şöyle bir açıklama yapmıştır: 'Med ordusunun balık derisine benzeyen, askerlerin gövdesini koruyabilen demirden zırhlı giysileri vardı.' O dönemde, Medler Hindistan'dan Anadolu'ya kadar geniş bir alanı kontrol ettikleri için, Med kültürü diğer halklar arasında kolayca yayıldı. Özellikle Medler'in egemenliği altındaki halklar, Medlerin kültürel birikimlerini benimseyip kullanmaya başlamışlardı.
12
Asur Şehri savaşından sonra, Med Ordusu Ninova Şehri'ni kuşatarak dinlenmeye çekildi. Ninova kuşatması MÖ. 612 yılının mayıs ayında başladı ve Med Ordusu, aynı yılın ağustos ayına kadar ok atışları, mancınıklarla yapılan taş ve ateş saldırıları ve diğer kuşatma araçlarıyla şehri sürekli tehdit altında tuttu. O yılın ağustos ayında, Asurlar daha fazla direnemeyerek, Med ordusu ve müttefiklerinin baskısına dayanamayıp kırıldılar ve Med Ordusu, Ninova Şehri'ne girmeyi başardı.
Yaklaşık 750 yıl önce, Mitani İmparatorluğu'nun iç savaşlar sonucu yıkılmasından sonra, ilk kez bir Kürt ordusu, Asur Kralı ve generallerinin başını yere indirdi. Med Ordusu Ninova Şehri'ne girdiği sırada, Asur Kralı'nın sarayına demir ve ateşle saldırarak, saraydan insan çığlıkları yükselmeye başladı.
Keyhüsrev, Ninova'ya girdiğinde, öldürülmüş Asur Kralı Sinşarişkun'un başını, vücudundan ayrılmış halde buldu. Asur savaşçıları ise kendi kanlarına batmışlardı; çünkü bu savaşçılar, Kürtlerin çocuklarını analarından ve babalarından alıp, ateşe atan zalimlerdi. Ninova'nın caddeleri ve sokakları, Asur askerlerinin cesetleriyle dolup taşmıştı. Asur hanedanı, halkını ve egemenlikleri altındaki insanları o kadar ezmişti ki, Med ordusu şehri kuşattığında, herkes bir anda özgürleşmiş gibi mutlu oldu. Babil'deki Yahudiler, kendilerini yeni doğmuş gibi hissetmişlerdi.
Ninova, Kürtlerin eline geçmeden önce, o şehirde zulme uğramış biri olan 'Nahum' adlı kişi şöyle demiştir: 'Kürtler dağlardan gelerek Ninova'yı yerle bir ettiler, insanlığı kölelikten kurtardılar ve sonsuza kadar Asur egemenliğine son verdiler.' Keyhüsrev, Ninova'yı kuşattığında, Samilerin en büyük kalesini ortadan kaldırarak orada bir süre kaldı. Ardından ordusunu kışlalarına ve kalelerine gönderip, kendisi de İmparatorluk sarayına geri döndü.
12
Babil Vakayinamesi – Babil Kralı Nabopolasar döneminden kalma bir kitabe (MÖ: 616-609)
Babil Vakayinamesi, MÖ 613-609 yılları arasında yazılmış olup, Ninova'daki Med ve Asur arasındaki savaşları anlatan bir yazıttır. Bu yazıtta, zafer kazanan Med ordusunun başarısı ve Med İmparatoru Keyhüsrev'le diplomatik görüşme yapan Babil Kralı Nabopolassar da yer alır. Babil Kralı Nabopolassar, bu vakayinamede unvanlı Akad Kralı olarak anılmaktadır. Babiller, ordusuyla Asur şehrini kuşatan Med İmparatoru Keyhüsrev'in şehri alışı hakkında şu şekilde bir ifade kullanmışlardır: 'Akad Kralı, ordusunu alarak Medlere yardım etmek üzere yola çıktı. Fakat zamanında varamadılar. O geldiklerinde Medler şehri almışlardı.'
Keyhüsrev, tüm Kürtler için adeta bir koruyucu kalkan gibi davranıyordu. Nerede bir Kürt, düşmanlarından sıkıntı çekse, binlerce askerini harekete geçirerek yardımına koşuyordu. Kendi halkının korunmasına olan düşkünlüğü o kadar büyüktü ki, öldürülen bir Kürt çocuğunun intikamını almak için bir ülkeyi yerle bir etmiş ve o ülkenin kralını boyun eğdirmişti. MÖ. 6. yüzyılda zor durumda kalan bir grup İskit, Keyhüsrev'e sığınarak kendilerine yer ve koruma istedi. Bu mazlumların taleplerini duyan Keyhüsrev, onlara ülkesinin kapılarını açtı ve geçimlerini kolayca sağlayabilecekleri özel bir bölgeye yerleştirdi. İmparator, onlara tüm haklarını tanıyarak, Kürt halkının zor durumda olanlara yardım elini uzatan misafirperverliğini gösterdi.
İskitler, farklı bir dil ve kültüre sahipti. Bu nedenle, Keyhüsrev onları yerleştirdikten sonra, onların dillerini öğrenebilmeleri için yanlarına bir grup çocuk gönderdi. İmparatorun bu hamlesiyle iki amacını gerçekleştirmek istiyordu: Çocuklar, İskitlerin dillerini öğrenip, aynı zamanda onlara Kürtçe öğretip, İskitleri Kürt toplumuna entegre etmeyi hedefliyordu İskitler, o dönemde küçük bir grup olup göçebe bir yaşam sürmekteydiler. İskitlerin vatanı, günümüzde Ukrayna, Rusya, Kazakistan ve Moğolistan arasında yer alan topraklar olarak bilinir.
Keyhüsrev, vakur bir yönetici olarak zorluk yaşayan halklara devletinin kapılarını açmış olsa da, onun için esas olan yasaların varlığıydı. Yasaları hiçe sayanlara asla merhamet göstermemiştir. Ülkesindeki huzur, refah ve iç barış için yasaların büyük önemi vardı. Ancak, İskitler için yerleşik hayata geçmek alışılmadık bir durumdu. Eski göçebe alışkanlıkları ve uyumsuz tavırları nedeniyle sürekli yer değiştirmeleri gerekiyordu. Bir süre sonra, yerleşik halktan gelen şikayetler üzerine, İskitlere bir ceza verilmişti. Fakat, İskitler bu cezayı kabul edemediler ve Keyhüsrev tarafından gönderilen bir genci öldürdüler.
İskitler, Med Ülkesi'nde çocuk öldürmenin büyük bir suç olduğunu bildikleri için, Medya topraklarını terk ederek Lidya topraklarına göç ettiler. Lidya Kralı Alyates, İskitlere mültecilik hakkı verince Keyhüsrev'in tepkisini üzerine çekti. O dönemde kültürel açıdan Greklerle benzerlik gösteren Lidyalılar, Küçük Asya'da yaşayan bir halktı. Keyhüsrev, Lidya Kralı Alyates'e bir mektup göndererek, Medya topraklarında işlenen bu ciddi suçların faillerinin derhal kendisine teslim edilmesini istedi. Keyhüsrev oldukça öfkeliydi ve bu öfkesini mektubuna yansıttı. Mektubunda, Lidya'nın komşusu olarak suçlu İskitlerin kendilerine teslim edilmesi gerektiğini belirtti ve aksi bir durumun suçlularla işbirliği anlamına geleceğini vurguladı. Lidya Kralı'nın, Keyhüsrev'in diplomatik dilin ötesinde yazdığı sert mektuba aynı şekilde karşılık vermesi, Med ve Lidya arasında savaşı başlatan kıvılcımı çaktı.
O dönemde Keyhüsrev, büyük bir orduya sahipti ve ordusu, ağır silahlar ve iyi eğitimli birliklerle donatılmış güçlü bir yapıya sahipti. MÖ. 591 yılında, Med ordusu yola çıktığında, sayıca çoklukları çevreyi sarsıyordu. Askerlerin ve atlarının ayaklarından yükselen toz, güneşi bile kapatıyordu. Med Ordusu Helis Nehri'ne ulaştığında, Sardis Şehri'ne 5 km uzaklıkta durarak son hazırlıklarını gözden geçirdi. Tüm birlikler savaş planına göre yerleştikten sonra, Med Ordusu, Lidya Ordusu'na karşı antik tarihteki ilk gece saldırısını başlattı. Bu saldırı tekniği, gerçekten de bir ilkti ve gece saldırılarında görev alan Med ordusu birlikleri, uzun süre bu taktiği eğitmiş savaşçılardan oluşuyordu. Med Ordusu içinde bu birimler, 'Gizli Ölüm Timleri' olarak biliniyordu.
İskitler yüzünden başlayan Medler ve Lidyalılar arasındaki savaş, antik tarihin en uzun savaşlarından biri oldu. Beş yıl süren çatışma, MÖ 585 yılında, Mayıs ayının 28'inde meydana gelen güneş tutulmasıyla sona erdi. Bu güneş tutulmasının ardından, Lidya Kralı kızını Keyhüsrev'in oğluna vererek barış sağladı. Lidya Kralı'nın kızı Arinis ile Med İmparatoru Keyhüsrev'in oğlu Astiyag'ın evlenmesi, savaşın sonlanmasına vesile oldu. Güneş tutulması, MÖ. 624-546 yılları arasında yaşamış ünlü Grek filozoflarından Tales tarafından kaydedilmiştir.
Keyhüsrev, yaklaşık olarak MÖ 584 yılında büyük bir ihtişamla vefat etti. Ekbatana'dan 245 km uzaklıkta bulunan dağların eteklerine kayadan yapılmış bir mezar yapıldı ve oraya defnedildi. Keyhüsrev'in mezarı, günümüzde İran'ın Kirmanşah bölgesine bağlı Serpel Zehewa Kasabası'nın üç kilometre güneydoğusunda yer almaktadır.
12
Fireortişe ait mezarın sol üst tarafına kazınmış Medlere ait Bayrak
Astiyag, Keyhüsrev’in (Siyaksares) oğlu ve Medya Devleti'nin son hükümdarıdır. Zerdüştlük dinini kabul etmesi ve fetihleri durdurması nedeniyle büyük tepki toplamıştır. Bu tepkiler, torunu Fars II. Kiros tarafından MÖ 550'de mağlup edilmesiyle sonuçlanmıştır. Astiyag, MÖ 620 yılında doğmuş ve MÖ 584’te resmi olarak Med İmparatoru olmuştur. İmparator Astiyag, bir gün rüyasında kızından doğacak bir çocuğun ileride tahtına geçeceğini görür.
Yunan tarihçi Heredot, Astiyag’ın son rüyasını şu şekilde anlatmıştır: 'O, bir rüya gördü. Kızının adı Mandana’ydı ve suyu o kadar engellemişti ki, sel, başkenti ve tüm Asya’yı önüne katarak götürüyordu.' Astiyag, bu rüyayı gördükten sonra oldukça korktu ve hemen tabircileri çağırarak gördüğü rüyayı yorumlamalarını istedi. Tabirciler, İmparator’a kızını yabancı, tanımadığı biriyle evlendirmesini tavsiye ettiler. Astiyag, onların önerisini kabul etti ve kızını Kambiz adında, düşük rütbeli bir yabancı ile evlendirdi.
12
15
Ancak, Astiyag hala korkularından kurtulamamıştı ve kısa süre sonra başka bir rüya daha gördü. Bu sefer tabirciler, gördüğü rüyayı 'Mandana’dan doğacak bir oğlun büyüyüp, tahtını alacağı' şeklinde yorumladılar.
Astiyag, adaletli bir yönetici olmasına rağmen oldukça sert ve taviz vermez bir karaktere sahipti. Yalanlardan nefret ederdi ve tahtına olan düşkünlüğü, tüm hayatını altüst etmişti. İmparator, kızı Mandana’nın Kambiz’den bir oğlu olunca, torununun ismi Kyros (Kuruş) olarak koyuldu. Astiyag, rüya tabircilerinin uyarıları doğrultusunda torununu öldürmeye karar verdi. Bunun üzerine, Astiyag, torunu Kyros’u öldürmek için en güvendiği askeri komutanı Harpag’ı görevlendirdi. Harpag, çocuğun kanına girmemek için Kyros’u bir çobana teslim etti ve ona, 'Bu çocuğu yırtıcı hayvanların bulunduğu ormana bırak,' dedi. Çobanın çocuğu öldürmek yerine onu evine götürdüğü öğrenildi.
Astiyag, zeki ve halkını seven bir liderdi. Onun döneminde Kürtler, imparatorluğun en ayrıcalıklı halkıydı. Ancak, Astiyag’ın karakteri, yalancılara karşı oldukça sertti; onları cezalandırmadan duramazdı. Çünkü o, 'Her bir yalanın bir gerçeği örteceğini' çok iyi bilirdi.
Çok geçmeden, Astiyag torununun hayatta olduğunu öğrendi. Komutanı Harpag’ın sözünü tutmayıp onu kandırması, İmparator için büyük bir darbe olmuştu. Astiyag, düzenli olarak Harpag’ı huzuruna çağırıp sosyal, siyasi ve askeri konularda ondan görüşler alıyordu. Ancak, Harpag’ın kendisine karşı geldiğini ve torununu çobana verdiğini öğrendiğinde büyük öfkeye kapıldı. Harpag ona ihanet etmişti ve yalan söylemişti, bu yüzden ders verici bir ceza hak ediyordu. Astiyag hemen saraydaki görevli hizmetçilere, Harpag’ın 13 yaşındaki oğlunun getirilmesini ve onu cellatlara teslim etmelerini emretti. Cellatlar çocuğu öldürüp, etini pişirip, akşam yemeğinde Komutan Harpag’a sunmak üzere aşçılara teslim etti. Her şey İmparatorun istediği gibi gelişti ve Astiyag, Harpag’a oğlunun etinden yapılmış yemeği sundu. Komutan Harpag, yediği yemeğin ne olduğunu fark ettiğinde, yaptığı ihanetin bedelini çok ağır bir şekilde ödemiş oldu. Bu olay üzerine Komutan Harpag, intikamını almak için ne yapacağı konusunda düşünmeye başladı.
Komutan Harpag, sürekli olarak Kyros ile iletişim halindeydi. Astiyag’ın tahtını nasıl ele geçireceklerini planlıyordu. Harpag’ın kini öylesine büyüktü ki, Astiyag’a karşılık olarak Med tahtını Perslere (Farslar) verip, bütün Kürtlerin canına okumayı amaçlıyordu. Kyros, Harpag’ın sadece Astiyag’ı ortadan kaldırmayı değil, aynı zamanda Medleri ve onların kurduğu imparatorluğu yok etmeyi planladığını fark etti. Bunun üzerine Farsları harekete geçirerek, onlardan bu devleti ele geçirmelerini sağlamak için hazırlıklara başladı. Ekipler oluşturarak hazırlıklara başladılar.
Heredot’un aktardığına göre, Astiyag, Med halkına karşı sert davranıyordu. Bu tavrı, Harpag’ın Med ordusundaki asker müttefiklerinin sayısını arttırıyor ve ona daha fazla kişiyi kendi tarafına çekme fırsatı tanıyordu.
12
Kral Astiages, Kiros'a teslim edilirken zincirler halinde (18. yüzyıl duvar halısı).
Med coğrafyasındaki tarih, hastalıklı bir imparatorun taht korkusunun ve paranoyasının, Harpag adındaki birine tüm imkanları sunmasına neden oluyordu. Bu durum, 13 yaşındaki oğlunun intikamını almak isteyen Harpag’a, Kürt aşiretlerinin zorlu koşullar altında kurduğu ittifakın ürünü olan Med İmparatoru Astiyag’ı tahttan indirme fırsatı tanıyordu. Bunun yerine, Farsların (Pers) temsilcisi ve Medlerin gazabına uğramış olan Kyros’u (Kuruş) tahtına oturtma şansı doğuyordu.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var; eğer Harpag’ın çabaları olmasaydı, Farslar (Pers) Medlere karşı savaşacak güce sahip olamazlardı. Harpag, Kyros’a gönderdiği mektubunda, Persleri Medlere karşı savaşmaya hazırlayacak şekilde örgütlemesi gerektiğini söylüyordu. Harpag’ın amacı, Astiyag’ı ya da onun ihanetçi müttefiklerinden birini devirmesini sağlamaktı. Böylece, Farsların elinde büyük bir fırsat doğacak ve Harpag’ın planları gerçekleşecekti.
Harpag, Astiyag’ı dört bir yandan kuşatarak, ordu içindeki çoğu komutanı kendi safına çekmeyi başarmıştı. Bu durum, Med Sarayı’nda adeta bir askeri darbe ortamı oluşturmuştu. Eğer darbe başarılı olursa, Med tahtı Farslara geçecekti Ancak, bir imparatorun kendi komutanına bu kadar zalimce bir şekilde davranması, Harpag’ın büyük bir ihanet içinde olduğunu gösteriyordu. Med Sarayı’nda böyle bir zalimliğe uğrayan bir askeri komutanın, vatana ve millete ihanet etmesi, tarihte telafi edilemeyecek sonuçlar doğururdu. O dönemde Kyros’un maddi ve manevi gücü yoktu, fakat Farsları etrafında toplamak için bir şeyler yapması gerekiyordu. Medlere karşı savaşmak için güçlü ve cesur bir orduya ihtiyacı vardı.
Kyros, önce Astiyag adına yazılmış bir mektup ile kendisini Farsların lideri olarak tanıttı. Mektubunda şöyle yazıyordu: 'Sarayım, Kyros’u Farsların lideri olarak kabul etmektedir ve bu konuda onunla görüşmelisiniz.' Bu mektup, Pers halkı üzerinde belirli bir etki yarattı, ancak Med ordusunda örgütlenmiş ihanet olmasaydı, Farsların (Pers) Medlere karşı ayaklanma gücü ve cesareti olmayacaktı. Kyros, mektubu okuduktan sonra kendisini güçlü bir lider gibi görmeye başladı ve adım adım planlarını uygulamaya koydu. Farsları etrafında toplamayı başardı ve onlara şöyle seslendi: 'Eğer benimle olur ve Medlere karşı savaşırsanız, size refah içinde bir hayat vaat ediyorum. Artık özgür ve rahat bir hayat yaşayacaksınız. Ey Fars erkekleri, eğer beni takip ederseniz, tüm güzelliklerin sahibi olursunuz ve bu toprakların efendisi olacaksınız. Ama eğer beni dinlemezseniz, daha kötü günler sizi bekliyor. Çünkü ben sizi özgürleştirmeye geldim ve sizin durumunuz, Medlerin seviyesinden daha kötü olmamalı.' Kyros’un söyledikleri bir anlamda doğruydu, çünkü Farslar (Pers) o zamana kadar Med ülkesinde köle ve dilenci durumunda yaşıyorlardı.
İmparator Astiyag, Farsların (Pers) niyetlerinin kötü olduğunu fark edince, bu durumu sona erdirmek amacıyla Med ordusunu, Harpag komutasında Farslar üzerine gönderdi. Ancak, Harpag zaten bu durumu istemekteydi. Med ordusu Farsların üzerine gönderildiğinde, Kyros halkına şunları söyledi: 'Med ordusu size karşı savaşmayacak, çünkü ordunun birçok komutanı bizim tarafımızda.' Bu sözler, dağılmaya başlayan halkın cesaretini arttırdı. Savaş alanında Farslar, Med ordusunda birçok askerin ve komutanın kendi halklarına ve devletlerine ihanet ettiğini görünce, moral buldular ve mücadele etmeye karar verdiler. Med ordusu belirledikleri yere, günümüzde 'Pasargat' olarak bilinen yere geldiğinde, Farslar (Pers) saldırıya geçti ve Med ordusu, karşılık vermeden dağıldı. Sonuç olarak, Kyros ve Farslar, Med ordusunun ihanet eden kumandanları ile birlikte Med Sarayı'na yöneldi ve Med İmparatorluğu’nu yıktılar.
Tarihçi Heredot, Med ordusundan çok sayıda askerin öldüğünü ve bu askerlerin komutanları Harpag ve diğerlerinin ihanetinden habersiz olduklarını belirtir. Bu isyan sonucunda, tahttan indirilen İmparator Astiyag, yaptığı hatayı fark etti ama iş işten geçmişti ve imparatorluk artık Farsların eline geçmişti. Astiyag, Harpag’a dönerek, 'Eğer bana ihanet edecektin, bari sen tahta otursaydın da, tahtı Farslara kaptırmasaydın,' demiştir. MÖ 550 yılında, Büyük Kiros önderliğinde Farslar birleşerek Medler’i yenmiş ve bir devlet kurmuşlardır. Kyros, fetih hareketlerine başlayarak, Babil, Fenike gibi zengin yerleri fethedip ülkesini güçlü bir krallık haline getirmiştir. Ardından, Urartu ve Manna devletini, Lidya’yı ve Krezus’un servetini ele geçirerek tüm Anadolu’yu birleştirmiştir. Anadolu'yu fethettikten sonra Babil'e saldırıp orayı da ele geçirmiş ve kendini Babil Kralı ilan etmiştir.
İmparator Astiyag, Medlerin iktidarda olduğunu ve bu toprakların efendisi olduklarını düşünüyordu. Farsların (Pers) ise Med ülkesinin köleleri ve dilencileri olduğuna inanıyordu. Astiyag, eğer Harpag bu sorumluluğu almazsa, Med soylularından birinin bu görevi üstlenmesi gerektiğini düşünüyordu. Ancak, Harpag ve diğer askeri yetkililer devrik imparatoru dikkate almadılar. Heredot’un belirttiğine göre, Astiyag tutuklandı ve zindana atıldı, burada ölünceye kadar tutuldu.
Kiros'un zaferi sonrası, Medler, yakın akrabaları olan Farslara tabi oldular. Yeni imparatorlukta Medler önemli konumlarını korudular ve savaşta Farsların yanında yer aldılar. Ayrıca, saray törenleri ve yaz aylarında Ekbatana’da ikamet eden hükümdarların geleneklerini benimsediler. Birçok Med asil memuru, satrap ve general olarak görev aldı. Daha sonraki dönemlerde, Medler ve özellikle Med askerleri, Persepolis gibi antik arkeolojik alanlarda belirgin bir şekilde tasvir edilerek Ahameniş İmparatorluğu’nun ordusunda önemli bir rol oynamışlardır.
12
16
Medya halkının dini hakkında sınırlı sayıda kaynak mevcuttur. Şu ana kadar keşfedilen Medler'in dini bağlantılarıyla ilgili birincil kaynaklar arasında Tepe Nush-e Jan'daki arkeolojik buluntular, Medya halkının kişisel isimleri ve Herodot'un Tarih'inde yer alan bilgiler bulunmaktadır.
17
David Stronach, 1967-1977 yılları arasında Tepe Nush-e Jan’da MÖ 750 civarına tarihlenen, çoğunlukla dini işlevi olan bir yapıyı kazdı. Bu yapı, yaklaşık 30 metre yüksekliğindeki bir kaya üzerine inşa edilmiş olup, dairesel bir tuğla destek duvarıyla çevrili 'Merkezi Tapınak', 'Batı Tapınağı', 'Kale' ve 'Sütunlu Salon' gibi bölümler içeriyordu. Merkezi Tapınak, üçgen bir iç sunakla kule şeklindeydi ve alanı 11x7 metre olup, duvarları sekiz metre yüksekti. Sunağın batı köşesine yakın bir alanda, kerpiçten yapılmış basamaklı bir ateş sunağı da keşfedilmiştir. Ateş kültü, yaygın bir Hint-İran mirasıydı.
18
Herodot, Medler’in 'Magi' adı verilen bir rahip sınıfına sahip olduğunu belirtmektedir. Bu rahipler, Medler'in kabilelerinden birine mensuptu ve yalnızca Medler için değil, aynı zamanda Persler için de rahiplik yapma yetkisine sahiptiler. Bu durum, rahiplik işlevinin babadan oğula geçen bir kast yapısına dönüşmesine yol açtı. Medya Kralı Astyages’in sarayında Magi, danışman, büyücü, rüya yorumcusu ve kahin olarak önemli bir rol üstlendiler. Klasik yazarlar, Magi’yi Zerdüşt rahipleri olarak tanımlamışlardır. MÖ 8. ve 9. yüzyıldan kalma Asur metinlerinde, Medler'in kişisel isimlerinde Hint-İran kökenli 'arta-' (gerçek) kelimesi ve Maždakku gibi teoforik isimler, ayrıca Avesta ve Eski Farsçadan tanıdık olan Ahura Mazda'nın ismi de yer almaktadır.
Magi'nin desteklediği din, Zerdüştlük öncesi bir inanç sistemi veya Zerdüştlük olabilir; bu konuda bilim insanları henüz kesin bir görüş birliğine varmamıştır. Igor Diakonoff, Astyages ve belki de Cyaxares'in, Zerdüşt’ün öğretilerinden türetilmiş (her ne kadar onun doktriniyle birebir örtüşmese de) bir dini benimsemiş olabileceklerini öne sürmüştür. Mary Boyce ise, Magi'nin kendi gelenekleri ve ibadet biçimleriyle Medya'da varlığını sürdürmesinin, Zerdüşt’ün yayılmasını engellediğini iddia etmiştir. Boyce, Zerdüştlük geleneklerinin Medya şehri Ray'de MÖ 8. yüzyıla kadar varlığını sürdürdüğünü belirtmiştir.
19
MÖ 8. yüzyıldan itibaren Medya'da, 'ortak İran geleneklerine dayanan bir Mazdaizm' inancının var olduğu ve Zerdüşt'ün katı reformlarının MÖ 6. yüzyılda, son Medya krallarının yönetimi sırasında Batı İran'da yayılmaya başladığı öne sürülmektedir. Ayrıca, Medlerin Mithra'yı yüce tanrı olarak kabul edip Mithraizm'i uygulamış olmaları da olasılık dahilindedir.
20
1-'Mar (Med) kelimesinin kökeninin Kürtlere dayandığına şüphe yoktur' Rus oryantalisti Vladimir Fyodorovič Minorski (1877-1966), Kürt ve Fars tarihi coğrafyası, edebiyatı ve kültürüne yönelik önemli katkılarda bulunmuştur.
21
2-'... Orada yaşayanlardan birine Sarazen adı veriliyordu, diğer mahalledekilere ise Kürt adı veriliyordu.' Tarihçi Hetum'a göre, Sarazen adı bir kişiye, Kürt adı ise diğer sakinlere verilmiştir.
22
3-'Kürtler ve Beluciler/Beluclar Med/Deli halkının soyundan gelmektedir.' Ṣāliḥ (Akhūnd) tarafından belirtilmiştir.
23
4-'Medler Zagros dağlarının batısında yaşıyor ve oradan yayılıyorlar Kürdistan ve Luristan'ın bu bölgesi çağdaş ve moderndir.' Clare, Israel Smith 1906 yılında Ancient History adlı eserinde, Medlerin Zagros dağlarının batısında yaşadığını ve Kürdistan'ın bu bölgesinin modern olduğunu vurgulamıştır.
24
5-'Medler, Xenophon'un Carduchi'sinin (Karduk) ve çağdaş Kürtlerin atalarıydı.' Şahin, M. (1996), Yunanlılardan Önce adlı eserinde Medlerin, Karduk halkının ve çağdaş Kürtlerin ataları olduğunu belirtmektedir.
25
6-'Kürt halkının onurlu atalarından Medan İmparatorluğu, Kürtler tarafından kurulduğu söylenebilecek tek büyük ulusal varlıktır.' Tarih profesörü Wadie Elias Jwaideh, Kürt Ulusal Hareketi: Kökenleri ve Gelişimi adlı kitabında, Med İmparatorluğu'nun Kürtler tarafından kurulduğunu vurgulamaktadır.
26
7-'Kürtler diğer Aryan göçmenlerle birlikteydiler; M.Ö. 612-519 yılları arasında Ortadoğu'nun o geniş bölgelerinde kendi imparatorluklarını - Med İmparatorluğunu kurmayı başardılar. O tarihten bu yana Kürtler ve Kürdistan bağımsız kaldı...' Meho, Lokman İ. ve Maglaughlin, Kelly L. (2001), bu dönemde Kürtlerin Med İmparatorluğu'nu kurduklarını belirtmişlerdir.
27
8-'Med dili gibi, Kürtçe de Hint ve Avrupa İran dil ailesinin kollarından biridir...' Eagleton, William ve Royal Institute of International Affairs (1963), The Kurdish Republic of 1946 adlı eserinde Kürtçenin Hint-Avrupa dil ailesine ait olduğunu ifade etmektedir.
28
9-'Asur yazılarındaki gerçek Medler (Mada), Asur ülkesinin doğusunda yaşayan ve toprakları Kazvin Denizi'ne kadar uzanan Kürt kabileleriydi. Dil ve ırk olarak çoğunlukla Hintli ve Avrupalıydılar. Aryanlardı ve Yunanlılar gibi onlar da her birinin 'şehrin efendisi'ne itaat ettiği küçük devletlerde yaşıyorlardı.' Tarihçilerin Dünya Tarihi adlı eserde, Asur yazılarında Medlerin Kürt kabileleri olarak tanımlandığı ve onların Aryan kökenli olduğu vurgulanmıştır.
29
10-'Aynı zamanda İngiliz hükümetinin çalışanı olan Ermeni tarihçi Arshak Safrastian, 1948 yılında yazdığı 'Kürtler ve Kürdistan' adlı kitabında 'Guti, Kassit, Lulu, Med gibi milletlerin Kürtlerin ataları olduğunu' söylüyor.' Arshak Safrastian, 1948 yılında yayımladığı Kürtler ve Kürdistan adlı eserinde, Kürtlerin atalarının Guti, Kassit, Lulu ve Med gibi milletler olduğunu belirtmektedir.
30
11-'Sasani Hanedanı'nın kurucusu Birinci Ardeşir'in hikâyesini anlatan 'Pabeg oğlu Ardeşir'in hizmetleri' kitabında; sekizinci bölümde ilk cümle Medlerden bahsediyor ve krallarını 'Medyanın Kürt Kralı' olarak kullanıyor.' Sasani Hanedanı'nın kurucusu Birinci Ardeşir'in hizmetlerine dair yazılmış olan eserde, Medler ve onların krallarından bahsedilmekte ve Medya'nın Kürt Krallığı olarak tanımlanmaktadır.
(11)'Okları bileyin, Ok kılıflarını doldurun! RAB Med krallarını harekete geçirdi, Amacı Babil'i yok etmek. RAB öcünü, tapınağının öcünü alacak.
31
(12)Babil surlarına karşı sancak kaldırın! Muhafızları pekiştirin, Nöbetçileri yerleştirin, Pusu kurun! Çünkü RAB Babil halkı için söylediklerini Hem tasarladı hem de yerine getirdi.
32
(13)Ey sizler,akarsuların kıyısında yaşayan, Hazinesi bol olanlar, Sonunuz geldi, zamanınız doldu.
33
(27)'Ülkeye sancak dikin! Uluslararasında boru çalın! Ulusları Babil'le savaşmaya hazırlayın. Ararat, Manni, Aşkenaz krallıklarını Ona karşı toplayın. Ona karşı bir komutan atayın, Çekirge sürüsü kadar at gönderin üzerlerine.
34
(28) Ulusları, Med krallarını, valilerini, Bütün yardımcılarını, Yönetimi altındaki bütün ülkeleri- Onunla savaşmaya hazırlayın.
35
(29)Ülke titreyip kıvranıyor! Çünkü RAB'bin Babil diyarını Issız bir viraneye çevirme amacı Yerine gelmeli.
36
-Gümüşe değer vermeyen, altını sevmeyen Medler’i, Onlara karşı harekete geçireceğim.
37
-Büyüklüğü, kahramanlıkları ve Mordekay'ı her bakımdan nasıl onurlandırdığı Med krallarının tarihinde yazılıdır.
38
-Gördüğün iki boynuzlu koç Med krallarını simgeler.
39