Daha Fazla

XIV.-XIX. YÜZYILLAR ARASINDA YAŞAYAN KLASİK KÜRT EDEBİYATÇILAR


1. MELAYÊ CİZÎRÎ (1570-1640)

Melayê Cizîrî, klasik Kürt edebiyatının önemli ekollerinden biri olarak, kendisinden sonra gelen birçok edebiyatçıyı derinden etkilemiştir. Cizre'de doğmuş olan Melayê Cizîrî'nin doğum ve ölüm tarihleri hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. 1860 yılında Rusya'da yayımlanan Recueil de Noticeset Recits Kourds adlı kitabında Alexander Jaba, Melayê Cizîrî’nin XI. ve XII. yüzyılda yaşadığını belirtirken, Alaaddîn Seccadî Mêjuy Edebî Kurdî (Kürt Edebiyat Tarihi) adlı eserinde 1407 ile 1481 yılları arasında yaşadığını ifade etmiştir. İngiliz Kürdolog David Neil MacKenzie ise, Melayê Cizîrî’nin 1570 ile 1640 yılları arasında yaşadığını yazmıştır. Prof. Qanatê Kurdo, Margarita Borisavna Rudenko ve Minorsky gibi yazarlar ise, Melayê Cizîrî’yi XII. yüzyılda yaşamış bir edebiyatçı olarak değerlendirmektedir.

Farklı tarihlerle ilgili görüşlerin ortaya çıkmasındaki nedenler, Melayê Cizîrî’nin şiirlerinde atıfta bulunduğu edebiyatçılardan ve tarihsel tanıklıklardan kaynaklanmaktadır. Ayrıca, Cizîrî’nin asıl adı ve yaşadığı bölge de tarih karmaşasının nedenlerinden biridir. Cizîr, Arapça'da 'ada' anlamına gelir ve bu bölgedeki pek çok şair mahlas olarak 'Cizîrî'yi kullanmıştır. Melayê Cizîrî de şiirlerinde zaman zaman Mela ve Melayê Cizîrî mahlaslarını tercih etmiştir. Bölgedeki birçok şairin benzer mahlaslar kullanması tarihsel karışıklıklara yol açmıştır. Ancak, günümüz araştırmacıları, Melayê Cizîrî’nin yaşadığı dönemi genellikle 1570-1640 yılları arasında kabul etmektedir. Melayê Cizîrî'nin şiirlerinde tasavvuf önemli bir yer tutar. Bunun yanı sıra dünyevi aşkı konu alan şiirleri de bulunur. Şiirleri arasında en bilinen eserlerinden biri, Melayê Cizîrî’nin Divan’ıdır ve ilk kez 1904 yılında Berlin’de Martin Von Hartman tarafından basılmıştır. O zamandan günümüze kadar pek çok kişi ve kurum bu divanın baskısını yapmıştır. Şiirlerinde sufist bir bakış açısını yansıtan Cizîrî, güzelliği Allah ile ilişkilendirir ve evreni Allah’ın güzelliğini yansıtan bir ayna olarak tasvir eder. Aşk ve güzellik temalarını bir arada ele alan Cizîrî, en önemli temalarından biri olan Selma’ya duyduğu aşkı, içsel bir özle bütünleştirir. Bu yönüyle Cizîrî, Mevlana ve Hafız gibi önemli tasavvuf şairleriyle benzerlik gösterir.

Melayê Cizîrî, ömrünün büyük bir kısmını Cizre’deki Medresa Sor’da öğrencilerine ders vererek geçirmiştir. Şiirlerinde Medresa Sor temasını da işleyen Cizîrî ile bu medrese arasında özel bir ilişki olduğu görülür. Medresa Sor, II. Mîr Şeref tarafından inşa edilmiştir ve son yıllarda restore edilmiştir. Cizîrî’nin çağdaşı olan II. Mîr Şeref, uzun süre Cizre dışında sürgün hayatı sürdükten sonra şehri ele geçirip zaferinin anısına bir cami inşa etmiş ve Medresa Sor'u da bu cami ile birlikte Cizîrî’nin hizmetine sunmuştur.


2. FEQİYÊ TEYRAN (1590-1660)

Feqiyê Teyran, klasik Kürt edebiyatının önemli şairlerinden olup, Hakkâri’ye bağlı Mûks (bugün Van’a bağlı Bahçesaray) kasabasında doğmuştur. Gerçek adı Mihemed olan Feqiyê Teyran, şiirlerinde yalnızca bu adı değil, aynı zamanda ‘Mîr Mihê, Feqê Têra, Feqê Hêşetê, Feqiyê Gerok, Meksî’ ve ‘Xoce’ gibi farklı mahlaslar da kullanmıştır. Feqiyê Teyran adının, kuşlarla olan yakın ilişkisi ve onlarla konuştuğu düşüncesinden kaynaklandığına inanılır. 'Kuşların öğrencisi' anlamına gelen ve kuşları ifade eden 'Teyran' kelimesi, onun bu özelliğini yansıtır. Feqiyê Teyran, bölgenin önemli ailelerinden birine mensuptur ve büyük dedesinin Osmanlı Devleti'nden Mirlik (Beylik) Fermanı aldığı söylenir. XVI. ve XVII. yüzyıllar arasında yaşamış olan Feqiyê Teyran, diğer klasik edebiyatçılardan farklı olarak sadece şiir değil, aynı zamanda manzum eserler de kaleme almıştır. Eserlerinin çoğu, medreselerde korunmuş ve günümüze ulaşmış divanları aracılığıyla tanınmaktadır. Bunun yanı sıra, dengbêjlerin anlatımlarıyla Kürt folkloruna dahil olmuş ve farklı biçimlerde günümüze kadar ulaşmıştır. Feqiyê Teyran’ın, Melayê Cizîrî ile aynı dönemde yaşamış ve bir dönemini Cizre’deki Medresa Sor’da (Kızıl Medrese) Melayê Cizîrî’den ders alarak geçirdiği belirtilir. Feqiyê Teyran, 'Feqî û Mele' adlı şiirinde, Melayê Cizîrî ile yaşadığı deneyimleri aktarır. Feqî’nin uzun şiirinde bu anılardan bazıları şöyledir:

Feqiyê Teyran
Kurdi Türkçe
“Suala min heqirî
Sedefek divê têkin
Îro li Cizîrê
Heqe li Mele kin
Hilak in ji derba tîrê
Çi derman heye lê kin”
“Sualime hakirdir
Bir inci koymak gerekirBugün Cizre'de
Mollaya cübbe giydirmek gerekir
Okun darbesinden helak olmuş
Tüm ilaçları verip tedavi etmek gerekir”


Feqiyê Teyran’ın dili, halk tarafından günümüzde bile kolayca anlaşılabilecek kadar sade ve doğaldır. Medreselerde derin bir eğitim almış ve Arapça ile Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen, şiirlerinde Kürtçenin Kurmanci lehçesinin en basit ve anlaşılır biçimini tercih etmiştir. Elbette, klasik yazarların genelinde olduğu gibi Feqiyê Teyran da Arapça ve Farsçadan etkilenmiş ve şiirlerinde zaman zaman bu dillere ait kelimelere yer vermiştir. Bu durumun temel sebeplerinden biri, İslamiyet’in eğitim, dil ve kültür üzerindeki güçlü etkisidir. Arapça, Kuran’ın dili olması nedeniyle kutsal kabul edilmiş ve birçok medrese bu dili benimsemiştir. Farsça ise bölgede halkların kültür ve bilim dilidir. Feqiyê Teyran’da da bu iki dilin etkisi görülse de, Feqî tüm eserlerini Kürtçenin Kurmanci lehçesiyle yazmış ve şiirlerinde bu dilin kelimelerini özenle kullanmıştır. Feqiyê Teyran’ın Kürt klasik edebiyatındaki diğer önemli bir farkı ise sürekli halkla iç içe yaşamış olması ve halkın acılarını kendi acısı olarak şiirlerine aktarmış olmasıdır. Zengin ve tanınmış bir aileye mensup olmasına rağmen, şiirlerinde halkın sıkıntılarını kendi derdi olarak kabul etmiş ve onların çaresizliklerini duygusal bir şekilde dile getirmiştir. Feqiyê Teyran’ın şiirlerinde Allah ve din temaları da önemli bir yer tutar. Birçok şiirinde Allah’a ve Peygamber’e övgüler bulunur. Aynı zamanda Allah ile kulları arasında, özellikle de kendi varlığı ile bir karşılaştırma yapar. Bu karşılaştırmaların çoğunda, Allah’a ulaşma arzusunu dile getirir. Feqiyê Teyran’ın şiirlerinin bir kısmında ise sevgi ve aşk teması işlenir. İnancını Allah’a duyduğu aşkla ifade ettiği gibi, gerçek aşka duyduğu sevgiyi de şiirlerine yansıtmıştır. Sevgilisinin adı ise şiirlerinde geçmez; ancak bu şiirleri okuyanlar, onun kime aşkla bağlı olduğunu anlamış olabilir.

Feqiyê Teyran’ın günümüze ulaşan eserleri şunlardır:
-Qewlê Hepsê Reş
-Bersîsê Abîd
-Şêxê Sen’an
-Kela Dimdim

Bağımsız birer eser olarak kabul edilen diğer şiir ve destanları ise:

-Ay dilê min (Ey Gönlüm)
-Bi Çar Kerîman (Dört Kutsal Adına)
-Çiya Anî Li Deştê Kir (Dağları Getirip Ovaya Vurdu)
-Dengbêjê Jaran î (Mazlumların Ozanısın)
-Dewran (Devran)
-Dilber (Dilber)
-Dilo Rabe (Kalk Ey Gönül)
-Ê Bên (Gelenler)
-Ellah Çi Zatek Ehsen e (Allah Ne Kutlu Biridir)
-Ey Av û Av (Ey Su)
-Ez Çi Bêjim (Ne Diyeyim)
-Feqe û Bilbil (Feqiyê Teyran ile Bülbül)
-Feqe û Mela (Feqiyê Teyran ile Melayê Cizîrî)
-Feqiyê Teyran û Dîlber (Feqiyê Teyran ile Dilber)
-Feqiyê Teyran û Evîna Dila (Feqiyê Teyran ile Gönüllerin Aşkı)
-Feqiyê Teyran û Quling (Feqiyê Teyran ile Turna)
-Feqiyê Teyran û Roj (Feqiyê Teyran ile Güneş)
-Îro Ji Dest Husna Hebîb (Bugün Kutlu Dostun Elinden)
-Melayê Batê Kanê (Hani Melayê Batê)
-Mihacir (Göçmen)
-Qewî Îro Zeîfhal im (Bugün Güçlüye Halsizim)
-Yar Tu yî (Yar Sensin)


3. MELAYÊ BATÊ (1417-1491)

Çarlık Rusya’sı Erzurum Başkonsolosu Alexander Jaba, Petersburg Bilimler Akademisi'nin isteği üzerine Erzurum ve çevresinde Kürt dili ve edebiyatı üzerine yaptığı araştırmalar sonucunda edindiği bilgiler ve el yazması eserlerden faydalanarak kaleme aldığı kitabında, asıl adı Ahmed olan Melayê Batê’nin 1417 ile 1491 yılları arasında yaşadığını belirtir. Melayê Batê’nin Hakkâri iline bağlı Beytüşşebap ilçesinin Batê köyünde doğduğunu ifade eden Jaba, Melayê Batê’nin Mewluda Kurdî (Mewluda Pêxember, Mewluda Şerîf) adlı eseri ile büyük bir Divan’ı bulunduğunu da söyler. Jaba'nın araştırmasından sonra yazan Margarita Borisavna Rudenko, Kürt edebiyatına dair yaptığı incelemelerde Melayê Batê'nin Zembilfroş adında manzum bir eserinin de olduğunu aktarır. Her iki eser de Rusya’nın St. Petersburg şehrinde bulunan Saltikov-Sçedrin Kütüphanesi'nde mevcut olup, Jaba'nın sözünü ettiği divan henüz keşfedilmemiştir. Ancak Jaba, divanda yer aldığını belirttiği bazı şiirlere eserinde yer vermiştir.

Melayê Batê’nin Feqiyê Teyran’ın doğum yeri olan Mûks kasabasında, Mîr Hesen Welî’nin medresesinde eğitim aldığı bilinir. Bir şiirinde Mîr Hesen Welî’ye veda etmesi ana temadır. Yöre halkının sözlü kültüründen elde edilen bilgilere göre, Batê bu şiiri Mûks’e dönüş yolunda yazmıştır. Melayê Batê, Mûks’ten dönerken kara ve tipi nedeniyle sığındığı mağarada yaşamını yitirir. Halk arasında anlatılan bir efsaneye göre, cesedi Berçelan Yaylası’ndaki bir mağarada bulunmuş ve elinde Mîr Hesen Welî’ye yazdığı bir şiir yer almıştır. Melayê Batê, Mûks’ün yanı sıra Duhok, Hewlêr ve Musul’daki medreselerde dini eğitim alırken, tıp ve edebiyat dersleri de görmüş, ardından Hakkâri Meydan Medresesi’nde hocalık yapmıştır. Melayê Batê’nin günümüzde en çok bilinen eseri, Peygamber’e methiye olarak yazdığı Mewlud’dur. Kürtler, yüzyıllar sonra bile dini törenlerde, düğün ve sünnetlerde bu eseri okumaya devam etmektedirler. Bu gelenek, eserin eksiksiz bir şekilde günümüze taşınmasında büyük bir etkiye sahiptir. Melayê Batê’nin el yazması Mewlud’u birçok medresede feqîler tarafından çoğaltılarak dağıtılmıştır. Ertoşî aşiretinden olan Batê, ilk olarak 1905 yılında Mısır’da basılmış, daha sonra 1907’de İstanbul’da Mela Huseynî Ertoşî adıyla, sonraki yıllarda ise kendi adıyla yayımlanmıştır. Son yıllarda Zembîlfiroş ile birlikte Latin alfabesine de çevrilerek yeniden basılmıştır.

Melayê Batê'nin eserlerine yapılan değerlendirmelerde, eğitime verdiği önem dikkat çekmektedir. Halk arasında anlatılan bir söylenceye göre, vergi borçlarıyla bunalan halk, Melayê Batê’yi Mîr’in huzuruna gönderir. Mîr, halkın borçlarını sileceğini ancak Batê’nin karşılığında ne vereceğini sorar. Melayê Batê şu şekilde cevap verir: 'Mîr’im, gücüm 150 öğrenciyi daha okutmaya yeter. Borçları silerseniz, 150 öğrenci daha alıp onları da okuturum.' Zembîlfiroş destanının Kürtler arasında anlatılan birçok farklı yorumu vardır. Mem û Zîn, Ferhad ile Şirin ve Leyla ile Mecnun gibi bir aşk öyküsü olan Zembîlfiroş’ta, yöre beyinin eşi (Xatûn), bir zembil satıcısına aşık olur. Dünyevi zevklerden uzaklaşıp uhrevi bir dünyaya yönelen Zembîlfiroş, zenginliğine rağmen emeğiyle geçinir. Zembîlfiroş destanında, dönemin sosyal yapısı ve Xatûn’un aşkı tartışılırken, Zembîlfiroş’un uhrevi dünyasında, dünyevi ve uhrevi arasındaki derin felsefi bağlar da işlenir.

Melayê Batê Zembîlfiroş’ta, Xatûn’ın Zembîlfiroş’a aşkını şu dizelerle yer alıyor:

Kurdi Türkçe
Xatún dibêje: 'Tu lawe began,
Law dibem da tu bizanî,
Min tu ji bo dile xwe ani,
Da em bikin misilhetê.'

Law bi Xatûne re dibête,
Tu mixaziya dil divête,
Dayim ji he-nekin vehete,
Rû sipiyin di axrete.

Xatân dibêje: 'Bavê xeyalan,
Were ser doşek û palan,
Bihn ke zulf û xalan,
Law dibe zilfe herire.'

Piroz be lawê mirê,
Çi hede lawe feqire,
Tev bide vê misilhete,
Xatûn dibêje lawê verêvan.
Hanım der ki: "Sen beylerin oğlusun!
Bunu söylerim ki, sen bilesin.
Seni kendi gönlüm için getirdim,
Ki birlikte hoş vakit geçirelim."

Erkek bu kez hatuna der ki:
"Sen gönlünü cezbetmek istersin.
Keşke hep doğru yoldan olasın,
Ahirette yüzün kara çıkmasın."

Hanım diyor ki: "Başla hayallere,
Gel şu döşek ve yastıklara.
Kokla zülüf ile yanakları,
O zaman olur ipekten zülüfleri."

Kutlu olsun ey mir oğlu,
Haddine mi fakirin oğlu?
Karıştırma sen bu durumu,
Hanım der ki: "Cesurun oğlu."


4. EHMEDÊ XANÎ (1651-1706)

Klasik Kürt edebiyatının önde gelen isimlerinden biri Ehmedê Xanî’dir. Mem û Zîn adlı ünlü aşk hikayesinin yazarı olan Xanî, bu eserini, halk arasında anlatılan Memê Alan adlı destandan esinlenerek kaleme almıştır. Ehmedê Xanî, Mem û Zîn’i sadece bir aşk hikayesi olmaktan çıkarıp, dönemin toplumsal ve sosyal yapısına dair derinlemesine bir inceleme yaparak, bu esere yeni bir boyut kazandırmıştır. Aynı zamanda eğitime, bilimsel ilerlemeye ve halklar arasında kardeşlik ile birliğe verdiği önemi de vurgulamıştır. Xanî, eserinde Kürtlerin İran ve Osmanlı toprakları arasında bölünmüş olmalarının neden olduğu dramları işler. Aynı zamanda, Kürtler arasındaki birliğin eksikliği nedeniyle onların geri kaldığını ve bir devlet kurmakta zorlandıklarını dile getirir. Ayrıca Kürt dilinin güzelliklerine de eserinde sıkça yer verir. Ehmedê Xanî’nin doğum tarihi ve yaşamıyla ilgili bazı belirsizlikler olsa da, kendisi Mem û Zîn eserinde doğum tarihini Hicri 1061 olarak belirtir ki bu, Miladi 1651 yılına denk gelir. Ancak ölüm tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Mehmet Emin Bozarslan, Xanî’nin ölüm tarihinin belirsiz olduğunu, ancak bazı kaynakların 1706 yılında öldüğünü belirttiğini yazar. Bu görüş, Kürt yazarı Aladdin Seccadî’nin, Xanî'nin ölümüne dair bir Kürt hocasından aktardığı bilgilere dayanır. Seccadî’ye göre, Xanî'nin ölümünü gösteren bir Arapça yazıdan yola çıkarak, ölüm tarihinin 1706-1707 yıllarına denk geldiği söylenmektedir.

Xanî’nin ailesi ve doğum yeriyle ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Kürt yazar Aladdin Seccadî, Xanî’nin babasının adının Rüstem, dedesinin adının ise İlyas olduğunu yazar ve dedesinin Botan bölgesinden Bayezîd’e göç ettiğini belirtir. Sadıq Bahaddîn Amedî ise Xanî’nin Hakkâri’nin Çukurca ilçesine bağlı Sêgundan köyünde doğduğunu ve Bayezîd’te vefat ettiğini söyler. Mehmet Emin Bozarslan, Xanî’nin Bayezîd ve Botan’daki Xanîyan aşiretinden olduğunu ifade eder ve ailesinin Bayezîd’e yerleştiğini, ancak aşiretle olan bağlarını koparmadığını belirtir. Xanî'nin aşireti hakkında ise Farhad Shakelî’nin araştırmalarında bilgi bulmak mümkündür. Shakelî, Kürt coğrafyasını araştıran Mark Tykes’in çalışmalarına atıfta bulunarak, Hakkâri’nin kuzeyinde Xanîyan aşiretinin varlığını ifade eder. Bu aşiret, Ehmedê Xanî’nin ait olduğu aşiret olarak kabul edilir. Xanî, hayatı ve eğitimi hakkında bilgileri Mem û Zîn adlı eserinde yer vermiştir. Bu eserdeki dizeler, Xanî’nin eğitimine dair ipuçları verir ve onun derin bilgiye sahip bir kişi olduğunu gösterir.

Ehmedê Xanî'nin eserlerinde öne çıkan önemli temalardan biri, insan sevgisi ve bu sevginin dayandığı felsefedir. Xanî, bir filozof gibi eserlerinde insan sevgisini işlerken, aynı zamanda iyilik ve kötülüğün de üzerine düşünür. Diğer bir önemli tema ise Allah sevgisidir. Tasavvuf edebiyatının önemli bir örneği olarak kabul edilen Mem û Zîn adlı eserinde olduğu gibi, diğer eserlerinde de Allah'a duyulan sevgi ve imanın önemi vurgulanır. Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn dışında günümüze ulaşan iki önemli eseri daha bulunmaktadır. Bunlardan biri Nûbara Biçûkan (Çocukların Baharı), diğeri ise Eqîda Îmanê (İnanç Yolu) adlı eserleridir. Nûbara Biçûkan adlı eserinde Xanî, çocuklara dil öğretmeyi amaçlamış ve bu eseri, Arapça ile Kürtçe arasında uyumlu dizeler halinde bir sözlük şeklinde yazmıştır. Bu eser, Xanî’nin Kürt çocuklarının eğitimine verdiği önemin bir göstergesi olarak önem taşır. Diğer yandan, Eqîda Îmanê adlı kitapçığında ise İslam dininin esaslarını ve kurallarını, şiirsel bir dille anlatır. Xanî, 14 yaşında yazmaya başlamış ve günümüze ulaşan eserlerinin dışında birçok başka eseri de bulunmaktadır. Ancak, sadece adını anmış olduğumuz eserlerin yanı sıra, sadece birkaç şiir günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bazı şiirler, Mela Mahmûdê Beyazîdî tarafından bulunmuş ve hâlâ Rusya'da Petersburg Kütüphanesi'nde korunmaktadır.