Daha Fazla

KLASİK KÜRT EDEBİYATINDA TASAVVUF


Kürt edebiyatındaki dini ve tasavvufi etkiler, özellikle İslamiyet’in tesiriyle şekillenmiştir. Türk edebiyatında 12. yüzyılda Ahmet Yesevi’nin Divan-i Hikmet adlı eserinde görülen tasavvufi halk edebiyatı, Kürt edebiyatında Melayê Cizîrî ile kendini göstermiştir. Melayê Cizîrî’yi izleyen Feqiyê Teyran, Melayê Batê ve Ehmedê Xanî de tasavvufi halk edebiyatının önemli temsilcilerindendir. Tasavvuf, insanlık ve evreni fizik ötesi boyutlardan bakarak anlamayı ve yeni bir düşünce yapısının gelişmesini sağlamayı amaçlayan bir din felsefesidir. Bu felsefede her şeyin kaynağı olarak Allah kabul edilir ve tüm edebi üretimlerde de Allah’a ulaşmak gayesi güdülür. Tasavvufi edebiyat, aynı zamanda evrenin sırlarını açığa çıkarmaya yönelik sorulara da yer verir.

Kürt tasavvuf edebiyatında sıkça karşılaşılan imgeler arasında saki, mey, kadeh, meyhane gibi terimler yer alır. Klasik Kürt edebiyatında tasavvufun öncüsü kabul edilen Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Melayê Batê ve Ehmedê Xanî’nin eserlerinde bu tür tasavvufi imgeler oldukça yaygındır. Bu imgeler daha sonra Kürt medreselerinde eğitim veren ve edebi ürünler ortaya koyan şeyhler tarafından da benimsenip geliştirilmiştir. Medrese ortamında üretilen edebi eserlerin çoğunda, Melayê Cizîrî’nin öncülük ettiği tasavvuf anlayışının izleri görülür. Medreselerdeki eğitim imkanları, Kürt şeyh ve melelerinin düşünsel bakış açısını şekillendirmiş ve onların tasavvufi edebiyatında kullandıkları terimler, genellikle gerçek anlamlarının çok ötesine geçmiştir. Örneğin, şarap veya mey gibi kavramlar, bu eserlerde Allah’ın hikmetlerine ve ilahi kudretine işaret etmek için kullanılır. Aynı şekilde, saki kelimesi sıradan bir içki dağıtıcısından çok, yol gösteren, ermiş bir rehber anlamında kullanılır. Meyhane da genellikle ilim ve irfanın öğretilip tartışıldığı, dünya ve ahiret hakkında bilgi verilen medreseyi simgeler.

Melayê Cizîrî’nin Divan adlı eserinde bu semboller sıkça yer alır. Cizîrî, eserinde bir yandan Allah’a ulaşmanın yollarını tasavvufi bir bakış açısıyla anlatırken, diğer yandan kullandığı semboller aracılığıyla insanları da bu yola yönlendirmeye çalışır.


Melayê Cizîrî
Kurdi Türkçe
Min go mahê new çaşitiyê ebrûyê yarê

Go min çi hed e, şubhetê ne’lê feresim ez

Saqî ji ezel yek du qedeh bade bi min da

Hetta bi ebed mest û xumar û teles im ez

Cana tuyî min can, gulê bêxari kerem bî

Minnet ku ne wek bulbulê mihnet ‘ebesim ez

Sed cewr û cefa dî bi me naçin ji derê te

Yekser tu nabatî û li tab’ê megesim ez

Ger ne teşbîhê du birhên te bitin

Me di ‘îdan bi hîlalê çi xerez
Dedim ki kaşların ayın ondördü gibi yarim

Dedi bana, ne haddime, at nalına benzerim ben

Saki, ezelde bir iki kadeh bade verdi bana

Ebediyete kadar mestim, sarhoş ve pejmürdeyim ben

Ey can, sensin benim cananım, ne olur dikensiz gül olsan

Şükür ki boşa eza çeken bülbül gibi değilim ben

Yüzlerce zulüm ve cefa gördüm, yine de gitmem kapından

Sen en güzel çiçekler gibisin, ben ise arıların huyundan

Senin iki kaşına benzemiyorsa eğer

Bayramlarda hilali görmeye var mı gerek?


Bu sembollere Melayê Cizîrî’den sonra edebi ürünler yazmış şeyh ve melelerin eserlerinde de çokça rastlarız. Şêx Evdirehmanê, Axtepî Rewdnaîm adlı eserinde, Peygamberin Miraç’a çıkışını anlatır. Bu eserin 'Der Talebê Îman Ez Saqî û Mûxennî adlı VI. bölümünde, Şêx Evdirehman şöyle yazar:

Şêx Evdirehmanê Axtepî


Were saqiyê camê
cem bê wuqûf
Li min cem’î bûne ji
xem sed ulûf

Şerabek ‘eqîq
erxewanî bi cam
Du-sekan bide min
ku birjît kelam

Kerem ke meya nabî
der camê cem
Cemî’ bûne ser min
hezar kûhê xem

Ji hicra hebîbê,
ji cewra felek
Melûl û perîşan û zar im gelek

Bide min şerabê
ku pur alî bî
Bi rengê xwe yaqûtê
seyyalî bî

Aktepe Medresesi'nin müderrisi Şêx Evdirehman, Cîzre’nin irfanından beslenerek Melayê Cizîrî ekolünü devam ettiren bir figürdür ve tasavvuf edebiyatının derinliğini eserlerinde her zaman ön plana çıkarır. Kürt edebiyatı, uzun süre medreselerden beslenmiş olup, tasavvuf edebiyatı etkisini neredeyse günümüze kadar kaybetmeden devam ettirmiştir. Bu edebiyat türü, başlangıçta sözlü edebiyat geleneğiyle şekillenen Kürt tarihinin hafızasının yazılı hale gelmesine katkıda bulunmuş ve sonraki nesillere aktarılmasında önemli bir rol oynamıştır.