Daha Fazla

Kürt Mitolojileri


A


Aban

Aban, Avesta’da suların koruyucu meleği olarak anılır. Avesta’nın bölümlerinden biri olan Yasna’da, beşinci Yasna'nın adı Aban’dır. Bu isim, Banû adından türetilmiştir. Banû, Avesta'da Anahita’nın isimlerinden biridir. Bu dönüşüm Banû > A + ban + û > Aban şeklinde gerçekleşmiştir. Suyun temizleyici ve kutsal özelliği, birçok inanç ve mitolojide olduğu gibi, proto-Kürt toplulukların mitolojisinde de önemini korumuş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Su ile ilgili törenler, deyimler ve atasözlerinde bu inançların izlerini görmek mümkündür.Örneğin, 'Su gibi aziz ol' ifadesi, suyun kutsallığına yapılan bir atıftır, çünkü 'azizlik' kutsallık anlamına gelir. Benzer şekilde, 'içine/gönlüne su serpmek' deyimi, suyun ferahlık ve huzur verici etkisine işaret eder. Geleneksel Kürt inanışlarında, bir mekânda kötü ruhların bulunduğu düşünüldüğünde, oraya bir kova su bırakılarak kötü ruhların su tarafından yok edileceğine inanılır. Yine, hastalık durumlarında bir tas suya dua okunup hastaya içirilmesiyle şifa bulacağına inanılması, bu inançların modern döneme taşınmış bir yansımasıdır. Ayrıca, yolculuğa çıkan bir kişinin arkasından su dökülmesi de, su tanrıçası ya da meleğinin yolcuyu koruması dileğiyle yapılan Anadolu ve Mezopotamya’nın yaygın geleneklerinden biridir.


Abı Zerya

Abı Zerya, Avesta'da bahsedilen kutsal bir sudur. Avesta’da farklı bağlamlarda bu sudan söz edilir. Rivayete göre, Zerdüşt’ün avatarlarından biri, bu suda yıkanan bakire bir kız aracılığıyla dünyaya gelecektir. Zerdüşt’ün üç avatarından bahsedilir: Uxsyat-Arta, Uxsyat-Nemah ve Astvart-Arta. Bazı kaynaklarda bu avatarların isimleri farklı şekillerde geçer. Örneğin, Zerdüşt’ün avatarlarından biri olan Xuşîder’in Abı Zerya ile bağlantılı olduğu ifade edilir. Bu anlatıya göre, Zerdüşt’ün bin yıllık döneminin son yüzyılından otuz yıl kala Xuşîder’in ortaya çıkacağı belirtilir. Hikâyeye göre, genç bir bakirenin Abı Zerya’da yıkanırken Zerdüşt’ün tohumlarından hamile kalması ve Xuşîder’i bakire olarak dünyaya getirmesi beklenir. Xuşîder, Zerdüştlükte bir tür mehdilik figürüdür. Onun bakire bir anneden dünyaya gelişi, birçok peygamber veya tanrının mitolojik anlatılardaki doğum hikâyeleriyle benzerlik gösterir. Abı Zerya, bu kutsal doğumun gerçekleşeceği yer olarak kabul edilir. Bazı Fars kaynaklarına göre, Abı Zerya’nın günümüzde Afganistan sınırları içinde bulunan Hamun Gölü olduğu ifade edilir. Hamun Gölü, Ferahrûd, Xirmend ve Şurud gibi nehirlerin sularıyla çevrili bir bölgededir. Bu alan, Zerdüştlük döneminde Medler için önemli bir yönetim merkezi olmuş ve birçok tapınağa ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca, Zervanizm’de 'Kyansi' olarak adlandırılan ölümsüz suyun da Abı Zerya olduğu belirtilir. Aynı zamanda bu bölge, Medlerin Keyanî sülalesinin toprakları olarak da bilinir.


Adad

Adad, proto-Kürt topluluklarından Kassitlerin tanrısıdır ve 'Raman' adıyla da anılır. Kassit panteonunda, hava ve gök gürültüsüyle ilişkilendirilen bu tanrı, yalnızca gök olaylarıyla değil, tüm gökyüzüyle bağlantılıdır. Kassitler arasında önem sıralamasında üst sıralarda yer alır. Kassitlerin Babil’i ele geçirmesi ve burada yaklaşık 250 yıl boyunca (MÖ 1741-1595) hüküm sürmeleri, tanrıları ve tanrıçalarının Babil kültürüne de benimsenmesine neden olmuştur. Bu süreçte Adad, Babilliler tarafından kabul edilmiş ve Babil üzerinden Mezopotamya'nın diğer halklarına yayılmıştır. Zamanla Sümer, Asur, Babil, Hitit ve Fenike panteonlarında da yer bulan Adad, Mezopotamya'nın ortak tanrılarından biri haline gelmiştir.


Adar

Mazdaizm'de ateşin koruyucusu olan tanrı Adar, bizzat ateşten yaratılmıştır. Zerdüştlük inancında ise ateşten sorumlu melek olarak anılır. Avesta’da adı Atâr ve Adir olarak geçer. Bu isim daha sonra, Mart ayına (Adar), yani ateş ve Newroz ayına atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Kürt mitolojisine göre, ateşin keşfi bu ayda, özellikle de Newroz günü gerçekleşmiştir. Ayrıca, Zerdüşt’ün doğum günü ile Melekê Tawûs’un doğum gününün de bu ayda olduğu söylenir. Bu nedenle, bu ayın adı ateşin sorumlusu olan meleğin adıyla özdeşleştirilmiştir. Avesta’daki Atar kelimesi, Farsça’ya Azer, Pehlevice’ye ise Atur olarak geçmiştir. Avesta’nın 62. Yasna bölümü, ateş duasını içerir ve Adar adlı meleğe adanmıştır. MÖ 7. yüzyıldan kalma bir kayanın üzerinde, ateşin önünde bağdaş kurarak dua eden bir Medlinin resmi bulunmaktadır. Zerdüştlük inancında Adarcejn adıyla kutlanan bayram, bu meleğin onurlandırılması için düzenlenmiştir. Mart ayı, sıcaklıkların başladığı, doğanın yeniden canlandığı ve pek çok dini figürün veya tanrının doğumuyla ilişkilendirildiği bir dönemdir. Bu nedenle, ateşin koruyucu meleği Adar ile özdeşleştirilmiştir.


Aeşma

Aeşma, Zerdüşt inancında kötü ruhu temsil eden bir varlıktır. Avesta'da adı Aeşhma olarak geçer ve Yunan mitolojisindeki Demon’a benzetilir. Antik Yunan'da Demon, insana her an eşlik eden ve sürekli etkide bulunan kötü bir ruh olarak tanımlanır. Demon, kişinin iradesine karşı bir gölge gibi hareket eder; kişiyi istemediği yönlere çeker ve kişilik içinde ayrı bir kişilik oluşturur. Aeşma da benzer bir özellik taşır. Ehriman'ın kendisi olmasa da, Ehriman'ın kötülük güçlerinden biridir. Ahura Mazda insanı yüce değerlere ve aydınlığa yönlendirmeye çalışırken, Ehriman, Aeşma gibi güçler aracılığıyla insanı karanlığa ve düşüşe sürükler. Ahura Mazda, akla ve vicdana hitap ederken, Aeşma ise insanın güdülerine ve zaaflarına seslenir. Ahura Mazda, bedensel enerjiyi zekâ ile odaklarken, Aeşma bu enerjiyi kötü ruhla zehirler ve etkisiz hale getirir.


Agirê Dadgeh

Mazdaizm'deki üç kutsal ateşten biri olan Agirê Dadgeh (diğerleri Agirê Behram ve Agirê Aderan’dır), Zerdüşt inanışında evde yanan ocak ateşi olarak tanımlanmıştır. Zerdüştler bu ateşe Agirê Dadgeh adını vermişlerdir.Geçmişte Kürtlerde her klan veya kabilenin bir ocak adıyla anılması ve bu ocak ateşinin kutsal kabul edilmesi, Agirê Dadgeh olarak bilinen Mazdaist inancının, Zerdüştlük aracılığıyla günümüz kültür ve inanç sistemine taşınmasından kaynaklanır. Klan veya kabilenin bir ocak ismiyle anılması geleneği, Alevilik ve Kızılbaşlık’ta pirlerin ocaklarla anılması şeklinde kendini göstermiştir.


Agirê Farhang

Mazdaizm’de üç çeşit kutsal ateş bulunurken, Zerdüştlük inancında bu sayı beşe çıkarılmıştır. Bu beş tür ateş, bazı kaynaklarda üç ana kategori altında sınıflandırılır. Agirê Farhang, dindarların ve rahiplerin (Magların) kutsal ateşi olarak bilinir. Agirê Benşap ise savaşçıların ateşi olarak tanımlanır. Üçüncüsü olan Agirê Burzîh Mîr, köylülerin, çiftçilerin ve halkın ateşidir. Agirê Benşap, savaşçıların cesaretini artıran ve onları kutsayan bir ateştir. Bazı kaynaklarda, savaşçıların iki ateşin arasından geçerek kutsandıkları ritüellerden bahsedilir. Bu, savaşçıların ateşle arındırılmasını simgeler. Agirê Burzîh Mîr, halkın ateşi olarak ocak kültüne dayanır ve dini-mitolojik bir temele sahiptir. Ateş falı gibi gelenekler bu tür halk ateşinden türemiştir. Kürt kültüründe ateş falı oldukça yaygındır. Örneğin, alevlerin rengi farklı durumlara işaret eder: Yeşil alevler bol yağmura ve berekete, kırmızı alevler savaşa, sarı alevler hastalığa veya salgına, siyah alevler ise ölüme ya da uzun bir yolculuğa yorulurdu. Ateş falı günlük yaşamda da önemli bir yere sahipti. Ocakta yanan ateşin ıslık çalması kötü ruhların varlığına işaret ederdi ve bu durumda kutsal otlardan bir parça ateşe atılırdı. Ocakta külün hareket etmesi, aileye yeni bir çocuğun geleceği anlamına gelirdi. İş görüşmeleri sırasında ateşin ıslık çalması, işin gerçekleşmeyeceğine dair bir işaret olarak kabul edilirdi.


Agirî (Ağrı / Ağrı Dağı)

Kürtçe Agirî, 'ateş yeri' anlamına gelir ve bu isim, dağdaki volkanik patlamalar nedeniyle verilmiştir. Tarihi kayıtlara göre en son volkanik patlama 1840 yılında gerçekleşmiştir. Bu volkanik faaliyetler, dağın ateşle özdeşleştirilmesine neden olmuştur. Günümüzde kullanılan 'Ağrı' ismi ise Agirî kelimesinin Türkçeleştirilmiş bir formudur ve bu ad 1930 yılında kente verilmiştir. Ağrı Dağı’nın oluşumu, Kürt mitolojisinde anlatılan bir efsaneye dayandırılır. Efsaneye göre, Kafkas Dağı bir delikanlıdır ve gönlü Ağrılı bir kıza düşer. İkisi birbirine aşık olur ve evlenmek isterler. Ancak kızın abisi, kardeşini Kafkas’a vermeyi reddeder ve ne pahasına olursa olsun bu evliliğe mani olur. Delikanlı büyük bir üzüntüyle Kafkas Dağı’na dönüşür. Kız ise başını abisinin dizine dayayarak bir dağa ya da taşa dönüşmeyi diler. Kızın yakarışlarını duyan abisi, onun üzüntüsüne dayanamaz ve aynı dilekte bulunur. Efsaneye göre, abisi Büyük Ağrı Dağı’na, başını onun dizine dayamış kız ise Küçük Ağrı Dağı’na dönüşür. Dağdan duyulan volkanik uğultular ya da patlamalar, halk tarafından kızın ağıtları ve yakarışları olarak yorumlanır. Bir diğer efsaneye göre ise iki kız kardeşin birbirlerine beddua etmesi ve 'dağa-taşa dönüş' dileğinde bulunmaları sonucunda her ikisi de dağa dönüşür. Bu mitolojik anlatılar, Ağrı Dağı’nın doğa olaylarına dayanan fiziksel gerçekliği ile halkın inanç ve kültür zenginliğini harmanlamaktadır.


Ah Tamar / Tamara

Van Gölü’ndeki Ahtamar Adası’yla ilgili birçok efsane anlatılmaktadır. Bunlar arasında en bilinenlerden biri, kilise papazının kızı Tamara ile bir çobanın gizli aşkını konu alır. Hikâyeye göre, Tamara papazın kızı, çoban ise Müslümandır. O dönemde Müslüman ve Hristiyanların evlenmesi yasak olduğundan, Tamara ve çoban birbirlerini gizlice görmeye çalışır. Papaz, bir gün çobanın Tamara ile buluşmak için gölde fanus ışığını takip ettiğini fark eder ve fanusu kasten kayalıklara yöneltir. Çoban kayalara çarparak hayatını kaybeder ve son nefesinde 'Ah Tamara!' diye haykırır. Bu anlatı, romantik bir efsane gibi görünse de aslında gerçeği örtbas etmek ve bölgenin tarihini asimile etmek amacıyla yaratılmış bir hikâyedir. Kürt coğrafyasındaki pek çok yerin adı değiştirilmiş ve asıl kimliği unutulmasın diye uydurma hikâyeler türetilmiştir. Bu hikâyelerde genelde Müslüman bir erkek ve gayrimüslim bir kız teması işlenir, ancak tersi örnekler nadiren görülür.

Ah Tamara’nın gerçeği, bölgedeki Ermeni halkının, Gürcü Kraliçesi Tamara’ya (1184-1213 yılları arasında hüküm sürmüştür) ithaf ettiği bir yapıyla ilişkilidir. Bu yapı, Gürcü-Ermeni ittifakı dönemine denk gelir. Selçukluların egemenliği altında zayıflayan Gürcüler, Davit ve II. Giorgi döneminde Ermenilerle ittifak yapmış ve bu sayede Ani (1123) ve Dwin (1162) gibi bölgeleri geri almışlardır. Kral Giorgi’nin ardından, Kraliçe Tamara tek başına tahta geçerek Gürcü ve Ermeni halkları arasında saygı gören bir lider haline gelmiştir. Tamara’nın dönemi, Pontuslu Komnenosların da bu ittifaka katılmasıyla daha da güçlenmiş ve Pontus bölgesi bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu süreç, Gürcü, Ermeni ve Pontus halkları için bir 'altın çağ' olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde, Tamara adına birçok heykel, manastır ve yapı inşa edilmiştir. Ahtamar Adası’ndaki kilise de bu kapsamda, 915-922 yılları arasında Ermeni Krallığı Vaspuragan tarafından Kral Gapik Ardzruni’nin öncülüğünde inşa edilmiş ve Gürcü Kraliçesi Tamara’ya ithaf edilmiştir. Bu nedenle, ada ve kilise Tamara’nın adıyla anılmaya başlanmıştır.


Ahu

Avesta'da 'ahu' kelimesi, efendi, makul kişi ve lider anlamlarında kullanılmıştır. Bu terim, hem otorite sahibi hem de akıl ve mantık çerçevesinde hareket eden bireyleri tanımlamak için yer edinmiştir. Sözcüğün, Ahura'nın isim kökünü oluşturduğu ve 'ahu'ra ifadesinin 'bilgelik' anlamına geldiği düşünüldüğünde, bu kelimenin zamanla eklerle zenginleşerek farklı bağlamlarda kullanıldığı görülür. Eski dönemlerde 'ahu' kelimesi, isimlerde bir sıfat olarak da yer bulmuştur. Örneğin, 7. yüzyılda Diyarbakır'da yaşamış olan Ahu Baba, hem şair hem de müzisyen olarak tanınmış ve IV. Murat döneminde Osmanlı sarayındaki âşık meclislerine sıkça davet edilmiştir. Benzer şekilde, 1800'lerde yaşamış Azerbaycanlı düşünür Ahunzade de bu kullanımın bir örneği olarak gösterilebilir. 'Ahu' kelimesi ayrıca ceylan anlamını taşır. Bu kelimenin Farsça kökenli olduğu düşünülse de, aslında Avesta kökenli olduğu ve Avesta'da geniş bir anlam yelpazesi sunduğu açıktır.


Ahura Mazda

Ahura Mazda, Mazdaizm inancının iyilik, doğruluk ve aydınlık tanrısıdır. Ancak Zerdüştlük inancında da baş tanrı olarak kabul edilir. Zerdüştlükteki iki tanrıdan biri Ahura Mazda, diğeri ise Ehrîman'dır. Ehriman, kötülük ve karanlığın tanrısı iken, Ahura Mazda iyiliğin, doğruluğun ve güzelliğin tanrısıdır. Avesta'da 'her şeyi bilen en büyük tanrı' olarak tanımlanır. Yani güç ve kudret açısından Ehrîman'dan daha üstün bir varlık olarak tasvir edilmiştir. Günümüzde Kürtçede 'Xwedayê Mezin' (Büyük Tanrı) olarak yapılan yeminler, Zerdüştlüğün bu düalizmine dayanır ve 'Xwedayê Mezin' ifadesi Ahura Mazda'yı işaret eder. Ahura Mazda'nın isminin anlamı 'büyük önder', 'bilge önder', 'bilge efendi' gibi anlamlara gelir. Ahura kelimesi Avesta'da 'bilgelik' dışında 'büyük' ve 'önder' anlamlarında da kullanılır. Buna eklenen Mazda sözcüğü ise 'akıllı' ve 'bilge' anlamlarına gelir, bu da anlamın genişlemesine neden olmuştur. Dolayısıyla Ahura Mazda, 'bilge önder' veya 'bilge efendi' anlamlarında kullanılmaktadır.

Zerdüşt, kendisinden önceki proto-Kürtlerin inancı olan Mazdaizmin bu baş tanrısını, tüm Med ülkesinin tek tanrısı haline getirmeye çalışmıştır. Bu nedenle Zerdüştlük ile birlikte Ahura'ya inanan ve onu tek tanrı olarak kabul edenlere Mazdiyesna, birden fazla tanrıya inananlara ise Devyasna denilmiştir. Mazdiyesna inancında yüce tanrı Ahura Mazda'dır; o, doğruların ve iyilerin, güzellik ve temizlikler dünyasının yaratıcısıdır. İmsaspentler ve diğer tanrılar onun tarafından yaratılmıştır. İmsaspentler altı tane olup, kutsallık, iyilik, doğruluk ve güzelliğin hâkim kılınması için Ahura'ya yardım ederler. Bu nedenle Zerdüştlüğün Ahura Mazda'yı tek tanrılı bir inanca dönüştürme çabası, brahimi geleneğin devamı niteliğindedir ve Musa'nın tek tanrılı inancından sonra ikinci sırada yer alır. Tarihsel olarak Hristiyanlık, Budizm ve diğer inançlardan daha eski olduğu için, kendisinden sonra gelişen birçok dini yapıyı da etkilemiştir. Zerdüştlükte Ahura'nın mekânı, Bercis olarak adlandırılan beşinci kat veya beşinci tabaka gökyüzüdür ve bu, Jüpiter gezegeni olarak tanımlanır. Zerdüştlüğü benimseyen Fars kaynaklarında Ahura Mazda'nın ismi Hürmüz veya Hormez olarak geçerken, Pehlevi kaynaklarında ise Xutavi ve Ormezd olarak kullanılır.


Alalou

Alalou, proto-Kürt topluluklarından olan Hurriler'in tanrılarından biridir ve göğün egemenleri arasında yer alır. Hurriler'in mitolojisinde Alalu ile Anou arasındaki çatışmaya da yer verilmiştir. Alalu, tanrı Anou'yu kandırarak onu yenilgiye uğratır ve dokuz yıl boyunca göklerin hâkimiyetini elinde bulundurur. Ancak dokuz yıl sonra Anou, Alalu'yu tekrar yener ve onu kaçırır. Alalu'nun ismi, Hurriler'in Göklerin Krallığı Destanı ve Ullfkummf Destanı'nda da geçmektedir. Hurriler'in baş tanrılarından biri olarak kabul edilirler. Hurrilerde her dokuz yılda bir, panteondan bir tanrı baş tanrı olur. Alalu ve Anou, eski kuşak baş tanrılarındandır.


Allanî veya Alanî

Allanî veya Alanî, Hurri tanrıçasıdır ve Star/Istar ile özdeşleştirilir. Yıldızlarla sembolize edilen bu tanrıça, Hurrilerde yıldızların sorumlu tanrıçası olarak bilinir. Kürtlerde yıldızlar üzerine yemin etme geleneği, yıldızların tanrıça ile temsil edildiği ve mitolojinin teogonik aşamasında yer alan Neolitik süreçlere kadar uzanır. Ayrıca Alan ismi, Kürtlerde pek çok yer, bölge, aşiret ve konfederasyonun adı olarak kullanılmıştır. Örneğin, Memê Alan destanında, Mem'in mensup olduğu aşiret konfederasyonu olan Alan konfederasyonundan bahsedilmektedir. Memê Alan Destanı, Mem Zîn'den çok daha eski olup milattan önceki döneme dayanmaktadır. Ancak bu konfederasyon ve günümüz Kürtçesinde yükseklik anlamında kullanılan 'alan' kökenli sözcüklerin, bu mitolojik isimden türeyip türemediği kesin olarak bilinmemektedir.


Allanzu

Allanzu, Hurrî mitolojisinde yer alan bir tanrıçadır. Hepat ve Teşup'un kızı olarak bu mitolojide geçer. Diğer özellikleri hakkında detaylı bilgi mevcut değildir. Allanzu ile ilgili bilgilere, Nuzî kazılarında rastlanmıştır.


Andra Varun

Andra Varun, Mitani tanrılarından biridir. MÖ 1350 civarında, Hititlerin kayıtlarına göre, Mitannilerle yaptıkları bir barış anlaşmasında, Mitanni yöneticilerinin Andra Varun adına yemin ettikleri belirtilmektedir. Bu anlaşma metni, Boğazköy kayıtlarında yer almaktadır.


Anî

Anî, Hurrî tanrısıdır ve tanrıların babası olarak bilinir. 'Göklerin efendisi' olarak da anılmaktadır. Mitolojide, göklerin krallığını Alalu'dan devralır. Ayrıca tanrı Kumarbi ile çatışmaya girer. Sümer'deki Anu ile benzer bir rol ve işlevi vardır. Hurrî panteonunda ise göklerin krallığı her dokuz yılda bir başka bir tanrıya geçer ve bu tanrı baş tanrı olur. Anî de bu tanrılardan biridir. Kars Arpaçay'da bulunan tarihi Anî harabelerinin, tarihte pek çok halk için bir merkez olduğu bilinmektedir, ancak bu harabelerin Hurrî tanrısı Anî ile isim benzerliği olup olmadığı konusunda bir ilişki olup olmadığına dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır.


Anou

Anou, Hurrî panteonundaki baş tanrılardan biridir. Kumarbi'yi hamile bırakarak ondan üç tanrının doğmasını sağlayan tanrıdır. Hurrî panteonunda önemli bir yeri vardır. Özellikle tanrı ve tanrıçalar zorluklarla karşılaştıklarında, bu güçlüklerden kurtulmak ve çözüm bulmak amacıyla Anou'ya başvururlar. Bu yönüyle Anou'nun bilgelik misyonu da bulunur. Göklerin Krallığı mitosuna göre, Anou'nun baş tanrılığının dokuz yılını doldurduktan sonra yönetimi Kumarbi'ye devretmesi beklenirken bunu yapmadığı ve bu nedenle ikisi arasında büyük bir savaşın başladığı anlatılır. Bu savaşın bir bölümü Göklerin Krallığı'nda yer alırken, diğer kısmı Ullıkummî Destanı'nda anlatılmaktadır. Ullıkummî Destanı'nda Anou sahneden çekilir ve Kumarbi'nin yarattığı Teşup'un ağzından savaş devam eder.


Anunnakin

Anunnakin, Hurrî panteonundaki tüm yer tanrılarının adıdır. Gökyüzünde yaşamayan ve yeryüzünde varlık gösteren Hurrî tanrı ve tanrıçalarına Anunnakin denir. Hurrîlerde gök ve yer tanrıları ayrı bir şekilde sınıflandırılmıştır; yer tanrıları, gök tanrılarının yardımcıları olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle Hurrîlerde gök tanrılarına Igigi, yer tanrılarına ise Anunnakin adı verilmiştir.


Anzu

Anzu, mitolojide canavar-ejderha türü bir kuş olarak tanımlanır. Anzu, hem proto-Kürt gruplarından olan Kassitlerin mitolojilerinde hem de Sümer mitolojisinde yer alır. Anzu'nun başı aslan kafasına benzer. Kanatlarını çırptığında fırtınaların meydana geldiği söylenir. Gagası ise testere şekliyle tasvir edilir. Anzu, Babil mitolojisinde Imdugud adıyla bilinir. Bu durum, bu mitolojik kuşun Mezopotamya'nın ortak inanç ve mitolojisinin bir parçası haline geldiğini gösterir. Anzu, bazı mitolojilerde Ningirsu ile ilişkilendirilirken, Kassitlerde Şaqamuna ve Şumalia'nın simgesi olarak Kassit kudurrularında sıkça yer alır.


Apamnapat

Apamnapat, Mazdaizmde sudan sorumlu tanrıçadır. Felicien Challaye'nin 'Dinler Tarihi' adlı eserinde, bu tanrıça Mîtraizmin tanrıçası olarak gösterilmektedir. Bu da Apamnapat'ın proto-Kürt toplulukları arasında yaygın olarak kabul edilen ortak bir tanrıça olduğunu ortaya koymaktadır. Zerdüştlük inancında ise Apamnapat, bir melek olarak tasvir edilir. Apamnapat'ın anlamı 'suların torunu' ve 'yaratılmış olan'dır. Pehlevi dilinde Aban, Bereznet, Barz ve Ized olarak adlandırılır. Avesta'da ise Napatapam biçiminde geçer ve 'Redî Bozorgwar' (yüce rehber), 'Șehriyarî Șîd' (aydılığın hâkimi), 'Esp' (hızlı atların sahibi) ve 'Serwer' (rehber, önder) gibi isimlerle tanımlanır. Apamnapat, Hintlilerin kutsal kitabı Rig Veda'da da yer almaktadır. Bu durum, Apamnapat'ın Aryen halklarının ortak tanrıçası haline geldiğini gösterir.


Apas

Apas, Med halkının su tanrıçasıdır. Bu tanrıçayı onurlandırmak amacıyla, ırmak sularına şarap dökülür. Avestada Apas'tan bahsedilmediği için, Medlerin Zerdüştlük öncesi inancı olan Mazdaizm'deki tanrıçası olduğu düşünülmektedir. Medlere ait tarihi kayıtlarda, Apas için sadece şarap değil, bazı eşyalar ve yiyeceklerin de suya bırakıldığı aktarılmaktadır. Eski zamanlarda, dua edilen bazı nesnelerin veya günlük kullanım eşyalarının suya bırakılmasının bu gelenekten kaynaklandığı düşünülmektedir. Aynı şekilde, Apas'tan dileklerde bulunmak amacıyla da bu tür bir uygulama yapılırdı. Günümüzde ise bu gelenek, dileklerin yazıldığı kağıtların sulara bırakılması şeklinde devam etmektedir. Ayrıca, büyü yapıldığına inanılan kişiler de akarsulardan geçirilir, bu da Apas’ın kutsaması ve suyun arındırıcı gücüyle kötülüklerden ve kem gözlerden arındırılması amacıyla yapılırdı. Kürtlerde hem su hem de ateş kutsal kabul edilir ve en önemli tanrı ile tanrıçaların bu iki elementten sorumlu olması nedeniyle, her iki unsuru birbirinden üstün tutmama endişesiyle, yıkanan suya genellikle bir avuç kül eklenirdi. Daha sonra, Kürt kadınları, elbiselerini yıkarken suya ateş külü atma geleneğini başlatırlardı.


Aram

Aram, Mazdaizm'de tanrı olarak yer alan ve Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta'da Ram/Rama/Raman adıyla anılan bir melektir. Avesta'nın 15. Yasna'sı, bu tanrıdan bahseder ve ismini taşır. Avesta'da geçen Ram/Rama/Raman, Zerdüştlükte melek olarak kabul edilir ve barış, anlaşma, uyum, mutluluk ve huzurla ilişkilendirilir. Aram ismi, Ram'dan türetilmiş olup 'Ram’a ait' anlamına gelir. Bu kelime, Farsçada Aramiş biçiminde kullanılır. Ermenice'deki Aram ismiyle anlamsal bir bağlantı yoktur; çünkü Ermenice'deki Aram, Urartuları bir araya getiren ve merkezi bir otorite kurarak devletin temellerini atan Aramu'dan türetilmiştir. MÖ 13. yüzyılda, Aramu liderliğindeki Naîrî ve Mannaî konfederasyonları bir araya gelerek devletleşme sürecini başlatmış, Aramu'nun ardından ise I. Sarduri Urartu devletini kurmuştur. Aram veya Aramu'nun anlam ilişkisi ve dayandığı tarihsel referanslar ile proto Kürt inançlarından gelen Ram/Rama/Raman isimlerinden türetilen Aram'ın anlamsal bağları farklıdır.


Ararat

Ararat, Ağrı Dağı'nın Tevrat'taki ismidir. Ararat efsanesi, Nuh'un tufan sonrası gemisinin bu dağa oturduğu inancıyla bağlantılıdır. Bu konu ilk olarak Tevrat'ta yer alır. Tevrat'ın 4. sayfasında Nuh'un gemisinin karaya oturduğu yer olarak Ararat ismi kullanılır. Ararat, Urartu kelimesinden türetilmiştir ve Urartu'yu temsil eden konfederasyon olan Uruatri'den alınmıştır. Bölge, Urartu'nun hakimiyetinde olup, Ararat Dağı, Avesta'da Mazisvant olarak adlandırılır ve bu terim 'büyük' anlamına gelir. Ermeni kaynaklarında bu dağın ismi Masis olup, Avesta'daki Mazsvant'ın dönüşmüş halidir. Fars kaynaklarında ise bu dağa Kuhi Nuh denir; burada 'kuh' Farsçada dağ anlamına geldiği için 'Nuh'un Dağı' anlamına gelir. Araplar ise bu dağa Cebalul Haris ismini verirler; 'Cebal' Arapçada dağ, 'Haris' ise bekçilik veya gözcülük anlamına gelir, dolayısıyla 'gözetleyen dağ' anlamına gelir. Selçuklular bu dağı Eğri Dağ olarak adlandırırken, Türkler ise Ağrı Dağı ismini kullanır. Tevrat'ta geminin Ararat Dağları'na oturduğu ifadesi, MÖ 5. yüzyılda yazılmış bir ruhban metnine aittir ve bu yazarın Mezopotamya'daki tufanla ilgili rivayetlerden haberdar olduğunu gösterir. Tufan sularının çekilmesiyle ilk ortaya çıkan kara parçası, bölgenin en yüksek noktası olduğu için 'Ararat Dağları' olarak ifade edilmiştir, ancak zamanla bu yanlış bir şekilde Ağrı Dağı olarak yorumlanmıştır. Tevrat'ta Ararat yalnızca bir dağ değil, aynı zamanda bir ülkenin ve o ülkenin sıradağlarının adıdır. Bu ülke, Urartu devleti olarak bilinir. Nuh Tufanı ile ilgili olarak, bölgede kutsal kabul edilen dağ Cudi Dağı'dır ve bu da Urartu'nun egemenliği altındadır. Yani, Tevrat'taki 'Ararat Dağları' ifadesi, Urartu topraklarındaki tüm dağlar için kullanılmıştır. Yorumcular, bölgedeki en yüksek dağ olan Ararat'ı esas alarak, Tevrat'a bu ismi geçirmiştir.


Arezahî

Arezahî, Avesta ve Bubdehişn gibi kutsal kitaplara göre, dünyanın yedi kıtasından birisidir. Avesta'da, kıta yerine 'ülke' ve 'diyar' terimleri kullanılır. Bu durum, o dönemde dünyanın yedi kıtadan oluştuğunun henüz keşfedilmediğini gösterir. Ancak Mazdeizm ve Zerdüştlükte, yedi sayısı oldukça önemli bir yer tutar; örneğin yerin yedi katı, göğün yedi katı, tanrı ve tanrıçaların sayısı gibi birçok örnekte yedi sayısına rastlanır. Dünyanın yedi kıtasının mitolojide ifade edilmesi, bir tesadüf gibi görünse de aslında her şeyin tanımlanma ve ilişkilendirilme gereksinimi, yani eskatolojik bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Mitolojide Arezahî, Medya'nın doğusunda yer alan bir bölge olarak tanımlanır.


Arezura

Arezura, Avesta'da adı geçen bir dağdır. Bu dağın cehennemin kapısında yer aldığı ve Ehriman’ın taraftarlarının sürekli olarak buraya saldırılar düzenlediği belirtilmiştir.


Argandena

Mitolojiye göre, Argandena, yerel bir Anadolu tanrıçasıdır. Günümüzde Gerger (Adıyaman ilçesi) olarak bilinen Arsameia'da, duvarlarla çevrili kutsal bir tapınağı bulunmaktadır. Bu bölgede, MÖ 325-261 yılları arasında yaşayan ve MÖ 280-261 yılları arasında hüküm süren Komagene krallarından I. Antiokhos'un atalarının mezarları yer alıyordu. Argandena'nın Komagene dönemi sırasında Kürt coğrafyasında geniş bir şekilde kabul edildiği görülmektedir. Malatya'nın Arguvan ilçesinin eski adı da Argana'dır ve bu ismin tanrıçanın bulunduğu yer anlamında kullanıldığı düşünülmektedir. Ayrıca, Diyarbakır'ın Ergani ilçesi için tarihte Arsînîa ve Argana isimlerinin kullanıldığı bilinmektedir.


Armaîl

Armaîl, Kawa mitosunun bir diğer versiyonudur. Firdevsî'nin Şahname eserine göre, Asur kralı Dehaq'ın omuzlarında çıkan iki yılan her gün çocukların beyinlerini yer. Hayatta kalan çocuklar ise Medler tarafından dağlara kaçırılır. Armaîl, arkadaşı Karmaîl ile birlikte bu duruma bir çözüm bulabilmek için, her gün götürülen çocuk beyinlerinin yerine kuzu beynini koyar. Dehaq bu farkı fark etmez. Bir süre bu şekilde devam eder. Ancak bir gün Dehaq, getirilen beynin içinde bir kuzu tüyü bulur. Bunun üzerine askerlerine emir verip, çocukların kafalarını kendilerinin kesmelerini ve beyinleri bizzat kendilerinin getirmelerini ister.


Aşa

Aşa, proto-Kürt topluluklarının tanrıçasıdır. Mitraizm inancında, iyiliği ve şifayı hayatla ilişkilendirir. Zerdüştlükte ise ilk ve en büyük melek olarak kabul edilir. Mazdaizmde ise Ahura Mazda'nın şefkat ve koruyuculuğunu simgeler. Aşa kelimesi Avesta'da 'hak ve düzen' anlamına gelir. O, halkın düzenini ve haklarını savunur, insanların haklarını ihlal edenlere karşı durur. Aynı zamanda yaşamın ruhunu ateşten yaratandır.Avesta'da, Aşa'nın öncüsü olarak otuz üç isim geçer. Bu isimler, Aşa'nın ataları ve efendileri olarak kabul edilir. Aşa, bu otuz üç melek veya tanrıça ile niteliksel bir birleşim olarak tanımlanır. Yani Aşa, bu otuz üç ismin özelliklerinin sentezi olarak görülür. Avesta'da yer alan bu otuz üç isimden bazıları şunlardır:

-Havan
-Visya
-Savanghî
-Rapftwin
-Fradathafşu


Azana

Azana, Angra Mainyu tarafından yaratılmış bir melektir ve insan bedenine acıyı yerleştirmekten sorumludur. Angra Mainyu, Mazdaizmde kötü ruh olarak kabul edilir. İyi ruh gibi, kötü ruhun da yaratma gücü vardır. İnsan, Ahura Mazda tarafından yaratılmış ve Sperya Mainyu (kutsal ruh) tarafından korunmuş olduğundan, Angra Mainyu en çok insanı hedef alır ve ona zarar vererek acı yaratmayı alışkanlık haline getirir.


Azer

Azer, İbrahim peygamberin babasıdır. İbrani kaynaklarında Tareh olarak anılır. İslami kaynaklarda ise putperest Azer, Azere Putres olarak tanınır. Kuran'da Azer adı geçer ve 'İbrahim, babası Azer'e... demişti.' (Enam 6:74) şeklinde sıkça yer alır. Ancak Şii inancına göre Azer, İbrahim'in amcası olarak kabul edilir. Mitolojiye göre, Nemrud'un bütün çocukların ölüm fermanını verdiği dönemde, Azer hamile eşini Ur şehrine götürüp bir mağarada saklar. İbrahim, o mağarada doğar. Azer'in yaşamıyla ilgili ayrıntılı bilgiler bulunmasa da, çoğu kaynağa göre Azer, bir put ustasıdır ve geçimini yaptığı putlarla sağlar.