Daha Fazla

Kürt Mitolojileri


H


Hala

Hala, Kassitlerin gökyüzü tanrısıdır ve Kassit mitolojisinde önemli bir yer tutar. Bu mitolojide yer ve gök tanrı ile tanrıçaları iki gruba ayrılır. Gök tanrıları, yer tanrılarına göre daha üstün niteliklere sahip olup, daha avantajlıdırlar. Bu durum, Hurrî mitolojisinde de benzer şekilde görülür. Panteonun merkezi olarak gökyüzü tasvir edilir ve yönetim değiştiğinde, yeryüzüne inen tanrılar yerine baş tanrı ve yönetim grubu gökyüzünde kalır.


Hara

Hara, Avesta'da denizde yaşayan büyük bir dev olarak tanımlanır. Kürtçede ise günümüzde 'delirmek', 'çıldırmak' veya 'çığrından çıkmak' anlamlarında kullanılan 'Harbûn' kelimesi, 'Hara benzemek' anlamına gelir. Bu da, mitolojide adı geçen devin, Kürt dilindeki bir mecaz olarak varlığını sürdürdüğünü ve deve benzetildiğini gösterir.


Heddamu

Heddamu, Hurrî mitolojisinde denizde yaşayan bir ejderhadır. Hurrî panteonunda, baş tanrı olma mücadelesinde Kumarbi ve Anou, Kumarbi ve Tesup arasında yaşanan savaşlarda, Kumarbi her defasında yeni bir canavar türü yaratır ve tanrılar bu canavarlarla savaşır. Heddamu mitolojisinde ise, fırtına tanrısı Teşup'un tahta çıkışını kabul etmeyen Kumarbi, göklerin krallığını geri almak amacıyla Heddamu adında dört başlı, yılan şeklinde bir canavar yaratır. Heddamu mitolojisi genellikle tabletlerden aktarılır. Buna göre, Kumarbi Heddamu'yu yarattıktan sonra, Heddamu zaman zaman açlık ya da keyif yüzünden denizden çıkar, şehirleri ve ülkeleri yok etmeye başlar. Kumarbi, tanrılarla olan çekişmesinin ötesine geçerek, insanları da bu canavarlarla yok etmeyi amaçlar. Bunu gören Star, bu yıkımı durdurmak ve Heddamu'yu vazgeçirmek için çözüm yolları arar. Sonunda süslenip püslenir, müzisyenlerini de yanına alarak Heddamu'nun bulunduğu denize gelir. Burada soyunup suya girer, müzisyenler çalıp, Star şarkılarla Heddamu'ya yaklaşır ve ona konuşmaya başlar. Sonunda Star, Heddamu'yu ikna eder ve Heddamu, bundan sonra insanları yemeyi ve şehirleri yok etmeyi bırakır.


Heft Felek (Yedi Felek)

Heft Felek (Yedi Felek), yedi gök, yedi katman, yedi gezegen anlamında kullanılır ve Kürt inanç, gelenekleri ile edebiyatında sıkça yer bulmuştur. Zerdüştlükte 'heft felek', yedi gezegen anlamında kullanılmıştır. Günümüzde Kürtlerde felek kelimesi bir metafor olarak kullanılmakta olup, 'heft felek' ya da 'heft star' ifadeleri klasik Kürt edebiyatı ve müziğinde daha yaygın olarak görülür. Bu 'heft felek' arasında ay da yer alır ve Kürtlerde ay da bir gezegen olarak kabul edilmiştir. Ayrıca güneş de bu feleklere dâhil edilir. Kısacası, heft felek şu gezegenlerden oluşur:

-Heyv: Ay (Mah/Meh)
-Nahid: Venüs (Zühre)
-Behram: Mars (Merih)
-Bercis: Jüpiter (Müşteri)
-Keywan: Satürn (Zuhal)
-Tir: Merkür (Utarit)
-Şems: Güneş


Heft Reng

Heft Reng, yedi renk anlamına gelir ve Kürt gelenek ve inançlarında 'heft felek' adı verilen yedi gök katmanı ve gezegenle özdeşleştirilmiştir. Örneğin, Kürt inançlarına göre siyah renk Zuhal (Satürn/Keywan) ile, toprak rengi Bercis (Müşteri/Jüpiter) ile, kırmızı renk Behram (Merih/Mars) ile, sarı renk Şems (Güneş) ile, beyaz renk Anahfta (Venüs/Zühre) ile, lacivert renk Tir (Merkür/Utarit) ile ve gri (bakır rengi) renk Heyv (Ay/Mah) ile ilişkilendirilir.


Heft Tirs (Yedi Korku)

Heft Tirs (Yedi Korku), Med dönemiyle ilişkilendirilen bir efsanedir. Bu efsane, İsfendiyar'ın kız kardeşlerini kaçıran Turan Kralı Ercasp'ın (aynı zamanda Zerdüşt'ü tapınakta öldüren kişi) Rûyîndij adlı kalesinden onları kurtarmak için çıktığı yolda karşılaştığı yedi korkuyu anlatır. Efsaneye göre, İsfendiyar ilk beş aşamada sırasıyla iki kurt, aslanlar, ejderhalar, büyücü kadın ve Sîmurg'u öldürdükten sonra, altıncı aşamada kar, yağmur ve rüzgar gibi engelleri aşar; yedinci aşamada ise ırmak tehlikesini geçerek Gorgsar'ı öldürür. Nihayetinde zafer kazanır ve kız kardeşlerini Rûyîndij Kalesi'nden kurtarır.


Heften

Heften, Yaresanîlik inancına göre yedi kutsal meleği ifade eder ve bu yedi melek topluca 'Yediler' olarak adlandırılır. Bu yedi melekten beşi, İslam’ın melekleriyle aynıdır ve İslam'dan etkilenmiştir; ancak ikisi farklıdır. Bunlardan birisi kadındır. Yaresanîlik kaynaklarına göre, 'Ya' (bu, Tanrı'nın bir ismidir), kendisinden Cebrail’i yaratır. Cebrail ise, kendisine bir arkadaş ve yoldaş yaratılmasını ister. Ya, Cebrail’in bu isteğini kabul eder ve kendisinden altı melek daha yaratır. Bu melekler Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail, Râçiyar, Aywat ve Marmuz’dur. Mikail, Ya'nın nefesinden yaratılmıştır. İsrafil, Ya'nın ağzından çıkar. Azrail, Ya'nın öfkesinden yaratılır. Râçiyar ve Aywat, Ya'nın gözünün nurundan ve ferinden yaratılmıştır. Marmuz ise kadın melektir ve Ya'nın terinden yaratılmıştır.


Heftenîn

Heftenîn, Güney Kürdistan bölgesinde bulunan bir dağ silsilesidir. Heftenîn adı, Botan-Qileban bölgesindeki Tenîn adı verilen dağla ilişkilendirilmiştir. Tenîn Dağı, Heftenîn ile Kela Memê arasında yer alır ve Heftenîn’in tam karşısında bulunur. Buradaki taşların kara olmasından dolayı Kürtçede 'isli' anlamına gelen Tenîn adı verilmiştir.Efsaneye göre, Güney aşiretleri her yıl Tenîn’e yaylalarına gelirmiş. Özellikle Sindf aşireti burayı yazlık olarak kullanırmış. Yazın yaylalara çıkma zamanı geldiğinde, Goyî aşiretiyle aralarındaki ilişkiler bozulmuş ve bu durum çatışmaya dönüşmüş. Goyîler, Sindflerin Tenîn’e gelmesini engellemiş. Sindfler de kendi bölgelerine yakın olan Heftenîn dağlarına gitmişler. Burayı çok beğenmişler ve aşiretlerinin geri kalanına haber göndererek, 'Burası o kadar güzel ki, yedi Tenîn’e bedeldir,' demişler. Yedi Tenîn'den daha güzel olduğu söylenen Heftenîn (Yedi Tenîn) ismi, bu dağ silsilesine verilmiştir.


Hekîmê Lokman

Lokman Hekim ya da Hekîmê Lokman olarak bilinen, şifacılık ve hekimlikle özdeşleşmiş bir mitoloji, Ortadoğu'nun neredeyse tüm halkları tarafından kendi etnik kökenleriyle ilişkilendirilen ve bölgenin ortak kültürel değerlerinden biri haline gelmiş bir efsanedir. Örneğin, Araplar onu Arap kökenli olarak kabul eder ve yaşadığına inanılan yerleri kutsal ziyaret noktaları olarak görür. Türkler, Lokman Hekim'in ölümsüzlük sırlarını içeren defterinin bir kısmının Ceyhan Nehri'ne, diğer kısmının Asi Irmağı'na döküldüğünü iddia eder. Yahudi inanışında ise, Davut peygamber zamanında yaşamış ve onun ünlü hekimi olarak görülür. Kürtler ise, onun aslen Diyarbakırlı olduğunu, oradan yola çıktığını, hatta Diyarbakır’da bir sağlık okulu açarak bitkilerden ilaç yapmayı öğrettiğini savunur. Hekîmê Lokman mitolojisinin kökeni tartışmalı bir konu olsa da, bu efsanenin tüm Ortadoğu halklarının ortak kültürel değeri haline geldiği gerçeği öne çıkmaktadır. Hakkında anlatılan pek çok söylence bulunmaktadır. Detaylarda farklılıklar olsa da, hikâyenin temel motifi değişmez: Lokman, her türlü hastalığı iyileştirebilen bir hekimdir ve bitkilerin dilinden anlar. Dünyanın dört bir yanını dolaşarak çeşitli bitkiler arar ve ölüme çare bulmaya çalışır. Sonunda ölümsüzlük otunu bulur ve ilacın formülünü, o güne kadar yaptığı tüm ilaçların tarifini yazdığı defterine kaydetmeye başlar. Ancak tarifi tamamlarken defter savrulur, yaprakları bir akarsuya düşer ve böylece ölümsüzlük sırrı sonsuza dek kaybolur.

Hekîmê Lokman hakkında pek çok farklı görüş mevcuttur. Bazı kaynaklar onun, Antik Çağ’da yaşamış Yunanlı hekim Galenos olduğunu iddia eder. Aisopos, Bileam ve Ahikar efsaneleriyle benzerlikleri nedeniyle, bu hikâyenin Antik Çağ kaynaklı olduğu ve farklı halkların inanışlarıyla birleşerek zamanla farklı özellikler kazandığı öne sürülür. Efsanede, bu farklı inanışların etkisiyle üç ana motif şekillenmiştir: Bazı Arap kaynakları Lokman’ı uzun ömrün, bazıları hekimliğin, diğerleri ise yiğitliğin atası olarak görür. Ayrıca, ömrünün yedi kartalın ömrüyle sınırlı olduğu, beslediği kartallardan sonuncusu öldüğünde kendisinin de öldüğü inanışı bulunmaktadır.Hekîmê Lokman’ın insanlara hekimliği öğreten bir peygamber ya da insanlığa bilgeliği aktaran bir lider olduğuna dair yaygın inanışlar da vardır. Efsane, her ne kadar Antik Yunan hekimleriyle benzerlik gösterse de, ölümsüzlük otunu arayıp bulduktan sonra kaybeden Sümerli Gılgamış efsanesiyle de önemli paralellikler taşır.


Hudha

Hudha, Kassit panteonunda yer alan bir tanrıdır ve Buriaş olarak da bilinir. Sümer tanrısı İşkur ve Akad tanrısı Adad ile özdeşleştirilmiştir. Hem fırtına tanrısı hem de gökyüzüyle ilişkilendirilir. Yunan mitolojisindeki Boreas ile arasında bir bağlantı olduğu ve bu iki figürün birbirini etkilediği düşünülmektedir. Hudha'nın adı bazı kaynaklarda Huda veya Xuda olarak da geçmektedir.


Hudhud (Hüdhüd)

Hudhud, Yahudi mitolojisinden kaynaklanan ve Süleyman peygamberle ilişkilendirilen bir efsanedir. Ortadoğu halklarının mitolojisi ve kültürlerinde de yer almıştır. Kürt kültüründe bu kuş 'pepûk,' Türkçede 'ibibik,' Arapçada 'hudhud,' İbranice ise 'duki-fat' olarak bilinir.Efsaneye göre, Süleyman peygamber kuşların dilini anlayabilme yeteneğine sahiptir. Hudhud, özellikle Süleyman ile Sabâ Melikesi Belkıs arasında mesaj taşıyan bir elçi olarak tanınır. Tevrat'ta bu kuşun etinin yenmemesi gerektiği belirtilirken, Kur'an'da ise Belkıs ile Süleyman arasındaki iletişimi sağlayan olağanüstü bir kuş olarak bahsedilir. Hudhud, rivayetlere göre ana-babasına düşkün bir kuştur; yaşlandıklarında onlara yiyecek taşır ve eşinin ölümünden sonra bir daha eş aramaz. Bir efsanede, Süleyman peygamber rüzgârla uçan bir halı üzerinde maiyetiyle birlikte yolculuk ederken, kuşlar onu güneşten korur. Ancak bir anda güneş ışınlarının başına vurduğunu fark eder ve Hudhud'un yerinde olmadığını görür. Bu duruma öfkelenerek nerede olduğunu sorar. Kuşların lideri olan akbaba, Hudhud'un izinsiz bir yere gitmediğini söyler. Süleyman cezalandırılacağını bildirir ve kartaldan Hudhud'u bulmasını ister. Kartal, Yemen'den dönen Hudhud'u bulur ve birlikte Süleyman'ın huzuruna gelirler. Hudhud, Belkıs hakkında bilgi verdikten sonra, Süleyman ona bir mektup vererek Sabâ halkına göndermesini ister.


Humbaba

Humbaba, farklı efsanelerde Hunbaba veya Huwawa isimleriyle anılan Hurrî tanrılarından biridir. En çok bilinen efsanesi, Gılgamış Destanı'nda yer alır. Ancak burada bir tanrı değil, ifrit olarak tasvir edilir. Gılgamış Destanı'nda, Humbaba dağların ve katran ormanlarının koruyucusu olan bir ifrit ya da canavar olarak betimlenir. Efsaneye göre, Humbaba'nın yaşadığı bölge, Uruk’un kuzeyidir. Destanda Gılgamış ve Enkidu'nun kuzeye doğru günlerce yolculuk yaptığı anlatılır. Uruk, bugünkü Irak topraklarında yer almakta olup, kuzeyi ise tarih boyunca proto-Kürtlerin yaşadığı bir bölge olarak bilinir. M. İzady, Kürtler adlı kitabında, destanda geçen dağların ve ormanların Zagros Dağları olduğuna işaret eder. Uruk ile Zagros Dağları arasında büyük bir dağ ya da yoğun ormanlık alan bulunmadığı göz önüne alındığında, Zagroslar’ın Humbaba’nın yaşadığı yer olduğu görüşü öne çıkar.Bir başka yaklaşım ise Xemgin tarafından dile getirilir. Xemgin’e göre, Humbaba ya da Huwawa, Hurrîlerin önemli tanrılarından biridir ve yaşadığı yer olarak belirtilen 'Hurrum,' Hurrî ülkesini temsil eder. Ayrıca, Lugalbanda söylencelerinde de Hurrum’a dair aktarımlar bulunmaktadır. Bu anlatımlardan, Sümerlerin Hurrîlerin yaşadığı bölgeye Hurrum adını verdiği anlaşılır. Gılgamış Destanı’nda Humbaba’nın ölümü, Enkidu’nun ihanetiyle gerçekleşir. Aynı kavimden olan Enkidu, Şamhat isimli bir kadın tarafından yönlendirilir ve Humbaba’yı öldürür. Ancak, destanın devamında, Enkidu’nun bu ihanetinden ötürü tanrılar tarafından cezalandırıldığı ve sonunda yaşamını yitirdiği anlatılır.


Hûtê Heftserî

Yedi başlı dev veya yedi başlı canavar anlamına gelir. Med sonrasındaki dönemlerde oluşturulan destanlarda, bu tür yedi başlı devlere ve canavarlara sıkça rastlanır. Özellikle Rüstemê Zal ve Mirza Mihemed destanlarında Hûtê Heftserî'lerle karşılaşılır. Yedi başlı olmak, aynı zamanda yedi canlılık anlamını taşır. Bu canavarlarla savaşan kahramanlar, bir başını kestiğinde canavarı öldüremez; devin tamamen yok olması için yedi başının da kesilmesi gerekir. Destanlardaki bu yedi başlı devler, yedi kişinin gücüne eşdeğer bir kuvvet ve dayanıklılık simgesi olarak betimlenir.