Kürt mitolojisinde, 'Garo Nimana' terimi, şarkıların ve ezgilerin mekânı olarak gökyüzünü ifade eder. Gökyüzü ve atmosferdeki hareketlerin ses düzenleri, doğal bir armoni ile algılanmış ve bu sesler tanrıların veya tanrıçaların şarkıları olarak yorumlanmıştır. İnsan sesinin çeşitli tonlamalarla oluşturduğu modülasyonlu ses dizileri gibi, doğada duyulan sesler de şarkılar olarak kabul edilmiştir. Yağmurun ritmik sesleri, rüzgârın ıslıklaştığı esintisi ve gök gürültüsü gibi doğa olayları, seslerin doğal rezonanslarıyla şarkılar şeklinde algılanmıştır. Birçok halkın mitolojisinde gökyüzündeki olaylar, tanrının öfke ve gazap göstergesi olarak değil, tam tersine bir akustik uyum içinde değerlendirilmiştir. Bu sebeple, müziğin tanrılar ve tanrıçalar tarafından yaratıldığı ve gökyüzünün müziğin evi olduğuna dair bir inanç ortaya çıkmıştır. Bu inanç yalnızca Kürtlerde değil, antik Yunan'da da müziğin, dokuz periden oluşan Musalar tarafından yaratıldığına inanılmıştır. Doğanın seslerinin armonik uyumu fikri (örneğin, Hurrî mitolojisinde deniz dalgalarının deniz tanrısının şarkısı olarak tasvir edilmesi) insanları, doğadaki canlıların seslerini taklit ederek müzik yaratmaya teşvik etmiştir.
Venüs gezegeni veya yıldızı, Kürt inanç ve mitolojisinde Gelawêj olarak adlandırılır. Kürtler arasında 'Stêrka Gelawêj' olarak da bilinir. Gün batımından hemen sonra ve sabahın erken saatlerinde çobanlar tarafından kolayca gözlemlenebilecek kadar parlak olduğu için buna 'Çoban Yıldız' da denilmiştir. Kürtler, bu yıldızı Anahfta ile ilişkilendirmiştir. Özellikle Soran Kürtlerinin folklorunda ve inançlarında, temmuz ayında daha parlak bir şekilde göründüğü için, bu dönemde kendini gösterdiğine inanılmış ve 'Gulawê' (gül yeşermesi, gül çıkışı) ismi verilerek folklorun ve geleneğin bir parçası olmuştur. Zamanla bu isim evrimleşerek 'Gelawêj' olarak telaffuz edilmiştir. Ayrıca, Soran Kürtlerinde Gelawêj ismi, yaygın bir kadın adı olarak da kullanılmaktadır. Venüs gezegeni ya da yıldızı, Kürtler gibi birçok kültür ve inançta tanrılarla veya meleklerle ilişkilendirilmiştir. Örneğin, Roma'da Venüs, güzellik tanrıçası olarak kabul edilmiştir. Latince 'Venüs' kelimesi, sevgi ve zarafet anlamına gelmektedir. Roma'ya girmeden önce Ardea'da (Latium'da bir şehir), ilkbaharın, çiçeklerin ve bahçelerin tanrıçası olarak tapılmıştır. Pun Savaşları sırasında, Sicilya'daki Eryks Dağı'nda yer alan tapınakta Yunanların Afrodit’i ile kaynaşmış ve birleştirilmiştir. Roma halkı, Venüs'ü ve Jül Sezar soyunun koruyucu anası olarak benimsemiş ve ona 'Venüs Genetrix' adı verilmiştir.
Zerdüştlüğün Medya'daki dini rolünü pekiştiren Prens Viştasp’ın diğer bir adıdır. İsmi Viştasp, Goştasp, Keygoştasp ve Vîştasp biçimlerinde de geçmektedir. Avesta'da, onun dürüst ve iyi ahlaklı bir kişi olarak tanıtıldığı belirtilir. Gatalar’da adı geçen tek hükümdar olarak öne çıkar. Yirmi yıl boyunca hükümdarlık yapar ve Zerdüşt, onun tahtta olduğu dönemde, otuz yaşında ortaya çıkar. Zerdüşt, Goştasp’ı kendine bağlı ve dostu olarak nitelendirir. Goştasp, Zerir ile Lohrasp’ın oğludur. Saltanatı ele geçirmeyi arzular, fakat babası buna karşı çıkınca incinir ve Hindistan’a gider. Buradan Bizans topraklarına geçer ve Bizans kralının kızı Ketâyûn ile evlenir. Döndüğünde, Lohrasp hükümdarlık tahtını ona bırakır. Goştasp’ın en büyük savaşı, Turanlı Ercasp’a karşı verdiği savaştır. Fars tarihi ve mitolojisinde, Goştasp genellikle kötü özellikleriyle tanıtılır.
Med halkının kahramanlarından biri olan ve Zerdüşt döneminde yaşamış olan Siyaveş, Keyxusrev'den önceki hükümdarlardan biridir. Siyaveş, Turan ülkesine gittiği dönemde inşa ettirdiği bir kaleden söz edilir. Bu kale, dönemin efsanelerine konu olmuştur. Avesta'da, kalenin yerinin Ferahkert Denizi’nin kuzeyinde ve daha üst bölgelerde olduğu belirtilmektedir. Mitolojiye göre, çok yüksek bir dağın zirvesine kurulan bu kalede insanlar mutluluk ve huzur içinde yaşarlarmış. Avesta'da 4. Yeşt'te bu kaleden bahsedilirken, Viştaspa’nın büyük oğlu Peşûten’in burada egemenlik sürdüğü ifade edilir. Mitolojiye göre, kale inşa edilirken devlerin başlarının üzerinde inşa edilmiştir. Ancak Keyxusrev, kaleyi yeniden inşa ederken yer seviyesinde kurmuştur. Kale, gümüş, çelik, pirinç ve demirden yapılmış yedi duvarla çevrilidir ve on beş kapısı vardır. Kapılar arasındaki mesafe atla yirmi iki günde alınabilir, ayrıca her bir kapının yüksekliği ise yüz elli insan boyu olarak tanımlanır.
Medler döneminde yaşamış mitolojik kahramanlardan biridir. Mitolojiye göre Gersasp, Kawa'nın torunu ve Orita'nın oğludur. Onunla ilgili aktarılan efsanelerde, devlerle mücadelesi anlatılırken bir kuş şeklinde tasvir edilir. Avesta'da ismi Geresaspa olarak geçer. Avesta'nın Zamyad Yeşt bölümünde, Gersasp’ın kahramanlıkları anlatılırken ejderhaları öldürdüğü, Gendrû adlı devi yok ettiği, Ehrîman’ın emrindeki rüzgârı kontrol altına aldığı, başı gökyüzüne ulaşan kuşu vurduğu ve göğün ışığını engelleyen bu devasa kuşu gürzüyle yere indirdiği aktarılır. Gersasp ile ilgili farklı kaynaklarda ise, kendini eşine kaptırıp kutsal ateşe olan ilgisini kaybettiği anlatılmaktadır. Bunun sonucunda Ahura Mazda, ondan sonsuz mutluluğu almıştır. Bu mitolojik anlatım çeşitli şekillerde yorumlanabilir. Bir yorumda, Gersasp’ın halk kahramanı olduğu, toplumun korunması ve gelişmesi için kendini adadığı ve bu yüzden halk kahramanı sayıldığı belirtilir. Ancak toplum değil, bireysel çıkarları tercih ettiğinde, yani halkın geleceği yerine eşini seçtiğinde, Ahura Mazda ondan sonsuz mutluluğu alır. Sonsuz mutluluk, halk kahramanlığı sıfatıdır. Bu sıfattan düşmesi, mitolojide, sonsuz mutluluğun elinden alınması olarak ifade edilir.
Kawayê Hesinkar'ın ünlü komutanlarından biri olan Geşvad, Guderz'in de babasıdır ve Geşvadeyan hanedanının kurucusudur. Ona 'Geşvadê Guhzêrin' (Altın Kulaklı Geşvad) adı da verilmektedir. Med dönemi kahramanlarından biri olmasına rağmen, birçok Med kahramanı gibi Fars mitolojisine de dahil edilmiştir. Kawa'nın Feridun ismiyle değiştirilerek Med kimliği belirtilmeden bu mitolojide aktarılması gibi, Geşvad mitolojisi de benzer bir şekilde ele alınmıştır. Oysa bir mitolojinin en önemli yönlerinden biri, dayandığı kültür ve olayların hangi döneme ait olduğudur. Geşvad'ın mitolojisi, Medlerin devletleşmesinin ilk aşamalarına denk gelir. Ayrıca Geşvad adı Avesta'da da yer almaktadır.
Mezopotamya'nın şifa tanrıçasıdır. Gula, proto-Kürt Kassitleri arasında tapınılan bir tanrıça olarak bilinse de, Babil, Elam ve Asur kayıtlarında da karşımıza çıkmaktadır. Şifa tanrıçası olması nedeniyle, bu Mezopotamya halkları tarafından da benimsenmiş olabilir. Bazı bölgelerde ise ona Ninisina adı verilmiştir. Gula'nın tapınakları pek çok yerde bulunmaktadır; örneğin Isin şehrinde E-gal-mah Tapınağı, Nippur, Borsippa ve Asur kentlerinde de tapınakları vardı. Gula'nın kutsal hayvanı köpektir ve ona tapanlar tarafından küçük köpek maketleri adanırdı. Babil kralı Nabûmukin-apli'nin (MÖ 978-943) hükümdarlığı döneminde, Gula ve köpeğiyle ilgili bir kaya resmi bulunmuştur. Bu resimde, tanrıça Gula bir oturağın üzerinde iki elini havaya kaldırmış biçimde otururken, köpeği de onun sol tarafında, iki arka ayağı üzerinde çömelmiş şekilde tasvir edilmiştir. Gula'nın, yanından geçtiği her bitkiyle konuşarak, her bitkinin kendini ona tanıtması (yani hangi hastalığa iyi geldiğini anlatması) özelliği, sonraki bin yıllarda Süleyman peygambere de atfedilmiştir. Gula, bu özelliğiyle diğer panteonlardaki tanrı ve tanrıçalarla da benzerlik gösterir. Örneğin, tanrıça Nintinuga, Ninkarrak ve Meme ile birlikte koruyucu tanrıça olarak anılır. Ayrıca küçük bitki tanrısı Abu'nun eşi, Damu'nun (iyileştirme ile bağlantılı bir tanrı) ve tanrı Ninazu'nun annesi olarak da yer alır.
Gulreng, Kawayê Hesinkar'ın atıdır. Fars mitolojisinde ise Feridun'un atı olarak geçer ve Feridun ile Kawa, ayrı kişilikler olarak tasvir edilir.
Kürt mitolojisinde anlatılan Gurê Manço (Manço Kurdu) efsanesi, korku ve trajedinin iç içe geçtiği eski halk anlatılarından biridir. Bu efsane özellikle çocukları korkutmak ve belirli davranışları kazandırmak amacıyla anlatılmıştır.
Bir zamanlar, dokuz oğlu ve üç kızı olan bir kadın yaşardı; ancak kızlarından ikisi doğuştan kördü. Anne hastalanıp ölünce, çocukları büyük bir felaketle karşı karşıya kaldı. Kardeşler teker teker trajik olaylarla yok olurken, gecelerin karanlığında ortaya çıkan korkunç bir yaratık, 'Gurê Manço' (Manço Kurdu), aileyi avlamaya başladı. Efsaneye göre bu uğursuz kurt, lanetli kaderleri takip eder ve kurbanlarını kaçınılmaz sona sürüklerdi. Çocukları korkutmak için anlatılan bu hikâyede, 'Rakev rakev, we Gurê Manço were te buxwe' (Uyu uyu, yoksa Manço kurdu gelip seni yer) denilerek onları disipline etmek amaçlanırdı.