Daha Fazla

Kürt Mitolojileri


Ş


Şahmaran

Şahmaran, Kürt mitolojisinin eski efsanelerinden biri olup, proto-Kürtlerin tanrıça inancının günümüze taşınmış bir versiyonudur. Şahmaran, kafası insan, gövdesi ise yılan şeklinde betimlenir ve Neolitik Çağ’daki zoomorfik inançları yansıtır. Onun kadına ait pek çok ilahi güç, şifacılık özelliği ve perilerle dolu bir dünyada bir kraliçe olarak tasvir edilmesi,Şahmaran'ın eski bir tanrıça kültüründen kalan bir mit olduğunu gösterir.Efsaneye göre, adı geçen Camasp, Medler'de Prens Viştaspa'nın danışmanı, hekimi ve kâhini olarak tanınan bir figürdür. Camasp, aynı zamanda Zerdüşt’ün damadıdır ve Avesta’da adı sıkça geçer. Şahmaran efsanesinde, Camasp bir gün ormanda arkadaşlarıyla odun toplamaya gider ve bir mağara bulurlar. Arkadaşları, mağaraya girmeyi reddeder. Bazı versiyonlarda, Camasp’ın arkadaşları onu tuzağa düşürüp dipsiz bir kuyuya benzer bir mağaraya iterek ölümüne terk ederler. Ancak, Camasp bu kuyuya düşerken bir delik bularak aşağıya iner ve yeni bir dünyaya açılır. Burada, değerli mücevherlerle süslü bir yeraltı sarayıyla karşılaşır. Sarayın içindeki periler, onu Şahmaran’a götürürler. Şahmaran, kafasının ve vücudunun yarısının kadın, diğer yarısının ise yılan olduğunu gösteren bir varlıktır. Efsaneye göre, Şahmaran heybetli ve güzel bir fiziksel görünüme sahiptir. Camasp’ı misafir olarak karşılayan Şahmaran, ona iyi davranır. Ancak, Şahmaran, Camasp’ın geri dönerse kendisini ihanet ederek yerini insanlara söyleyebileceğini bilmektedir ve onu zorla tutmak istemez. Bu nedenle ona zaman geçirmek için çeşitli efsaneler anlatır. Camasp’a sırasıyla Belkaya, Şahsera, Kaf Dağı, Cihanşah, Mirgeşah, Şahperi, Gewherengin Kalesi, Şemsbanû ve Kigal Hindi efsanelerini aktarır. Fakat Camasp, bu büyülü dünyaya alışamayarak geri dönmek ister. Şahmaran, Camasp’tan yerini söylememesi, ona ihanet etmemesi ve hamama gitmemesi sözü alarak onu geri gönderir. Camasp, perilerin yardımıyla eve döner.

Bir süre sonra, ülkenin kralı ölümcül bir hastalığa yakalanır. Hekimler ona tek tedavi olarak Şahmaran’ın kaynatılmış etinden yapılan suyu önerirler. Kral, kâhinlerine danışır ve ülkede Şahmaran’ın yerini bilen birinin olduğunu öğrenir. Kâhinler, bu kişiyi bulmak için tüm halkı hamamlara götürmeleri gerektiğini söyler. Kral bu emri verir ve insanlar evlerinden alınıp hamamlara götürülür. Camasp da bu işlemden kaçamaz ve hamama götürülür. Şahmaran’ın hamama gitmemesi için söz verdiğini hatırlar, ancak neden gitmemesi gerektiğini bilmemektedir. Hamamda, elbiselerini çıkarırken vücudunun pullandığını gören görevliler, aradıkları kişinin o olduğunu fark ederler. Camasp dayanamayarak Şahmaran’ın yerini söyler. Kral, Şahmaran’ı öldürüp getirir ve etini kaynatmaya başlarlar. Şahmaran, Camasp’ın yerini verebileceğini önceden bildiğinden ona, etin kaynatılması durumunda 'İlk kepçeyi sen içme' diyerek özel bir uyarı yapmıştır. İlk kepçeyi kral içer ve hemen ölür. İkinci kepçeyi içen Camasp ise ünlü bir şifacı ve hekim olur.


Şehriwer

Şehriwer, Zerdüştlük inancına göre ağustos ayından sorumlu olan melektir. Kürtler, her ayı bir melek ismiyle ilişkilendirirler. Bu isimler şunlardır: Aban, Aşa, Spendarmuz, Xordad, Mordad, Tor, Adar, Şehrîwer, Behmen, Ferwerdin ve Mihr. Aynı kültürel anlayış, Kürtlerle iç içe yaşayan Ermeni halkını da etkilemiş ve onlar da her bir günü bir melek, tanrı veya tanrıça ismiyle adlandırmışlardır. Ermenilerdeki otuz günlük takvimde, Medler ve Hurriler’e ait tanrı ve tanrıçalar da yer almaktadır. Ermeni takviminde, her günün ismi şu şekilde sıralanır: Arek, Hirant, Aram, Markar, Ahrank, Maztegan, Asdğig, Mihr, Tzobaper, Murts, Yerazahan, Ani, Barğhar, Vanadur, Aramazi, Mani, Asag, Masis, Anahid, Arakadz, Kırkur, Gortuk, Dzimag, Lusnag, Tsiron, Nibad, Vahakn, Sein, Varak ve Kişeravar.


Şelardî

Şelardî, Hurrilerde ay tanrısı olarak bilinir. Bazı kaynaklarda ise tanrıça olarak da anılmaktadır. Mezopotamya'da eski dönemlerde ay, genellikle tanrıçalarla ilişkilendirilmişti. Ancak, sınıflı toplumların ortaya çıkmasıyla birlikte, bu tanrıçaların tanrı figürlerine dönüştüğünü görmekteyiz.


Şems

Şems, güneşi temsil eder ve Êzidîlik inancında üçüncü melek olarak kabul edilir. Salı günü yaratılmıştır ve bu günün Şems'in egemenliğinde olduğuna inanılır. Özellikleri ve nitelikleri, İslam'daki İsrafil meleğiyle büyük benzerlikler gösterir.


Şemsıkîler

Şemsıkîler, Êzidî Kürtleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. 'Şems' Arapçada güneş anlamına gelir. Êzidîlik, tıpkı Zerdüştlük gibi güneş merkezli bir inanç sistemi olduğundan, Araplar tarafından 'güneşe tapanlar' olarak tanımlanmak için bu terim kullanılmıştır.


Şengal

Şengal, Êzidîlerin kutsal hac merkezi olup, bu inancın avatarları ve dini önderlerinin bulunduğu bir yer olduğundan, dağın oluşumu da Êzidî inancında mitolojik bir anlatımla açıklanır. Şengal'in oluşum miti şu şekilde aktarılır:

Tanrı dağları buraya koyduğunda, dağ dengeyi bulamayarak sallanmaya başladı. Bunun üzerine Tanrı, Amadîn’i alıp Mihîrkan’a yerleştirdi fakat dağ hâlâ dengesizdi. Sonra Şêx Şems’i alıp Cafriyan’a koydu, yine de dağ dengeye gelmedi. Ardından Amadîn’i alıp Helaciyan’a yerleştirdi; Şêx Belkasim’i alıp Çerse’ye koydu. Ancak dağ bir türlü dengeyi bulamadı. Sonunda Şêx Adîn'in topçuları Çilmêranları dağın zirvesine, Bilalê Ebeș’i ise dağın batı tarafından en yüksek noktasına yerleştirdi. O zaman dağ dengede durmaya başladı. Top, Bilalê Ebes ve Çilmêranların elindedir. Askerler bu dağa geldiklerinde, Bilalê Ebes ve Çilmêranlar, Amadîn, Şêx Belkasim, Şêx Şems, Serfedîn ve Şêx Berkat ile birlikte ateş açarak, Tanrı’nın adamları (Çilmêranlar) ve melekler sayesinde Êzidîlerin bu kutsal mekânına saldıranları öldürmektedirler.


Şerî

Şerî, Hurrîlerin boğa tanrılarından biridir. Hurrî adlı başka bir boğa tanrı ile birlikte baş tanrı Teșup’un kağnı arabasını sürerler. Hurrî ve Şerî'nin isimleri genellikle birlikte anılır. Biri geceyi, diğeri ise gündüzü temsil eder. Hurrî gündüzden, Şerî ise geceden sorumludur. Bazı kaynaklarda, Şerî gündüz, Hurrî ise gece ile özdeşleştirilse de bu yanlış bir bilgidir. Hur/Xor/Xur kökü, Hurrî ve Urartuca gibi dillerde güneş anlamına gelir. Gündüz ve güneş kelimeleri eş anlamlıdır. Günümüz Kürtçesinde de bu anlamları ifade eden tek bir kelime kullanılır. Şerî ise geceden sorumludur ve bu kelime, günümüz Kürtçesinde çok az bir değişiklikle 'sev' olarak kullanılmaktadır. Ayrıca güneş ve gündüz anlamına gelen Hurrî kökünden türetilmiş birçok kelime günümüze kadar ulaşmıştır; örneğin, Horasan (güneşin yeri anlamına gelir), Hursîd (güneş tanrısı), Hurmatu (Güney Kürdistan bölgesinde eski bir yerleşim yeri) gibi örnekler bulunmaktadır. Bu iki boğa tanrısının, biri geceyi, diğeri ise güneşi ve gündüzü temsil ederek Teșup'un arabasına koşması, Teșup'un bu tanrılar aracılığıyla gece ve gündüze hükmetmesi anlamına gelir.


Şexad

Şexad, Zal’ın oğlu ve Rustem’in üvey kardeşidir. Aynı zamanda, Rustem’i tuzağa düşürüp öldüren kişidir. Şexad, Zal’ın bir cariyesinden doğmuştur. Firdevsî’ye göre, bu cariye müzikle ilgili yeteneklere sahip, birçok enstrümanı çalabilen ve çok güzel bir sese sahip bir kadındır. Zal ile bu cariyenin birleşmesiyle Şexad dünyaya gelir. Şahname’ye göre, Şexad doğduğunda kâhinler yıldız falına bakarak Sam ailesinin sonunun bu çocuğun elinden geleceğini, insanların huzurunu bozacağını kehanet ederler. Bu kehaneti duyan Zal, Şexad’ı Kabil hükümdarına gönderir. Şexad orada büyür ve Kabil kralının kızıyla evlenir.

Bu evlilik sonrasında Şexad, Rustem’in haraç almayı bırakmasını ister. Bu talepleri kabul edilmeyince de Rustem’e karşı kışkırtıcı hareketler yapmaya başlar. Bir süre sonra rahatsızmış gibi bir görüntü sergileyerek Kabil’i terk edip Zabulistan’a doğru yola çıkar. Rustem’den de Kabil’e gelmesini ister. Rustem Kabil’e vardığında, Kabil hükümdarı onu özürlerle karşılayıp özel bir ziyafet düzenler. Ardından, Rustem’i av alanlarına götürür. Önceden hazırlanmış olan bu alanlarda birkaç kuyu kazılmış ve bunlar gizlenmiş, içine öldürücü aletler ve mızraklar yerleştirilmiştir. Rustem’in atı Rese Belek, taze toprak kokusunu alarak bu tuzak kuyularına yaklaşmak istemez. Rustem, tuzaklardan habersiz şekilde atını sürekli kamçılayarak onu zorlar. At, birden şahlanıp kuyulardan birine düşer. Rustem’in diğer kardeşi Zevare de başka bir kuyudan düşer. Rustem, tuzağı fark ettiğinde okunu hemen hazırlayıp çekerek ağacın arkasına gizlenmiş olan üvey kardeşi Şexad’ı vurur ve onun ölümünden intikam almış olur.


Şer û Mitra / Şer û Xurşid

Aslan ve güneşi simgeler. Güneş, proto-Kürtler arasında Mitra ile özdeşleştirilirken, Persler döneminde Xurşid kavramı kullanılmaya başlanmış ve başlangıçta Xurşid ve Mitra/Mihr iki ayrı varlık olarak düşünülmüştür. Ancak zamanla, her iki terim de 'güneş' anlamına gelen benzer kavramlar olarak kabul edilmiştir. Arkeolojik kazılarda, iki aslanı yenip zafer kazanan ve başında üçgen bir şekil bulunan bir öküz figürü yer alır. Eski folklor ve geleneklerde, ay kışın, güneş ise yazın ve sıcak günlerin simgesidir. Mitra ayinlerinde, ay ve kışın simgesi olan öküz, güneş ve yazın simgesi olan Mitra'nın eliyle öldürülür ve bu olayla birlikte yaz mevsimi yeryüzüne hakim olur, birçok bitki filizlenip büyür.

Tanrıça Anahîta'nın British Museum'da bulunan heykelinde, her iki elinde birer aslan tutarak onları yukarı doğru çektiği görülür. Anahîta'nın bu heykelinde başında bir taç ve omuzlarından yükselen iki kanat yer alır. Mitolojik kahramanlardan Guderz'in sancağı aslandır. Med İmparatorları’nın heykellerinde sağ ve sol taraflarında aslan figürleri bulunur. Medler için güneş ve aslan sembolü en yaygın sembollerdi. Güneş Ahura Mazda veya Mitra’yı, aslan ise güç, yücelik, büyücülük ve egemenlik simgesini temsil ederdi. Bu nedenle Med krallarında güneş tanrı ve aslan da güç ile iktidarın simgeleri olarak kabul edilir ve aralarındaki bağ sıkı bir şekilde kurulmuştur. Medler sonrasında Pers Ahameniş döneminde de bu semboller kullanılmaya devam edilmiştir. Safeviler dönemine kadar aslan ve güneş simgesi varlığını sürdürmüştür. Safeviler döneminde, güneş yarım daire biçiminde aslanın arkasında yer almış ve bu şekil Şah Abbas döneminde para üzerinde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Safeviler sonrası, aslan ve güneş simgesi kullanılmaz olmuş, ancak Kaçarlar döneminde (1896) Nasırüddin Şah’ın yönetimi altında aslan ve güneş yeniden İran’ın resmi simgesi haline gelmiştir. Bu dönemde aslan, ayakta dururken Ali’nin Zülfikar kılıcını pençesinde tutarak simgelenmiştir. 1979 yılında Humeyni’nin iktidara gelmesiyle aslan ve güneş simgesi kaldırılmış ve yerine Allah sözcüğü yerleştirilmiştir.

Bu iki sembol, birçok halkın mitolojisinde veya hükümet simgesi olarak kullanılmıştır. Aslan, güç ve cesaretin simgesi olarak orduların sembolü haline gelmiştir. Eski Mısır mitolojisinde aslan-tanrı Tefnet örneği gibi, birçok kahramanın aslanlar tarafından büyütüldüğü anlatılır. Yunan mitolojisinde Kithairon aslanı, Nemea aslanı gibi örnekler bulunur. Hint inancında Buda 'Sakya'ları aslan adıyla anılır. Ayrıca tanrı Vişnu'nun dokuz görünümünden biri de aslandır. Asur’da da aslan, hem tanrıların hem de kralların simgesi olmuştur. Roma İmparatorlarından bazılarının ismi 'Leo' ya da 'Leon' (aslan) anlamına gelir. Aslan, Kybele'nin de sembolüdür. Frigya bölgesindeki kaya anıtlarında, Kybele aslanlarıyla birlikte betimlenir. Aynı motife Lidyalılarda da rastlanır. Lidya'nın merkezi Sardes'te bulunan bir anıtta, tanrıça Kybele aslanla betimlenmiştir. MÖ 6. yüzyıldan kalma Lidya sikkelerinde de karşılıklı aslan figürleri yer alır.

Proto-Kürtlerde aslanın yaygın kullanımı görülmektedir. Medlerde Mitra ve aslanın öne çıkması, öncelikli olarak proto-Kürt inançlarında bu sembollerin yaygın olmasından kaynaklanmaktadır. Yazılıkaya kabartmalarında Hurrî tanrıçası Hepat, kutsal hayvanı aslanın üzerine basarak betimlenmiştir. Beyşehir'in doğusunda ise fırtına tanrısı Teşup ve dağ tanrısının altında iki aslan figürü bulunmaktadır. Aslan, Urartularda tanrısal gücü simgeler. Adilcevaz Kaf Kalesi'nde ve Giyimli'de bulunan adak levhalarında baş tanrı Xaldî aslanın üzerinde betimlenmiştir. Altıntepe kazılarında ise fildişinden bir aslan heykelciği bulunmuştur. Bu döneme ait tunç kemerlerde de aslan motifi yer almaktadır. Frebunî kazılarında ortaya çıkan tapınak-saray duvarlarında da aslan figürleri yer alır.


Şêx Adî

Şêx Adî, Êzidîlik inancının önemli figürlerinden biridir. Meleke Tawûs'un vahyini aldığına inanılır ve Kitabı Cilve'nin yazarı olarak kabul edilir. 1078'de Lübnan'ın Bekaa Vadisi'nde doğmuş, Lales'te ise vefat etmiştir. Bugün, Şêx Adî'nin türbesi, Êzidîliğin kutsal hac mekanı olarak kabul edilmektedir. Bazı kaynaklarda Êzidiliğin kurucusu, bazı kaynaklarda ise Êzidiliğin avatarlarından biri olarak görülmektedir. Bu nedenle, Şêx Adî yarı mitolojik bir kişilik olarak tanımlanır. İslam kaynaklarında Şêx Adî, tasavvuf geleneğinin önemli sufilerinden biri olarak kabul edilir. İslam literatüründe, Adiyy bin Müsafir adıyla geçer. Vefatının ardından yeğeni Ebul Berekat bin Sahr, Adaviler adlı bir tarikat kurmuş ve bu tarikat zamanla Adavilik ve Sohbetilik olarak anılmaya başlanmıştır. Şêx Adî'nin torunu Hasan bin Adî'nin tarikatın başına geçmesiyle, bu tarikat Moğol istilasına karşı önemli bir direniş odağı olmuştur. 13. ve 14. yüzyıllarda örgütlenen bu tarikat, 15. yüzyıldan itibaren Êzidîliğe dönüşmüştür.

Êzidîlik tarihine bakıldığında, Moğol akınları sırasında da Êzidîlerin var olduğu ve bu dönemde saldırı ve katliamlara uğradıkları görülmektedir. Êzidîliğin, Zerdüştlüğün revize edilmiş bir hali olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, Êzidîliğin doğuşunun sadece Şêx Adî ile başlamadığı, Êzî olarak adlandırılan avatarlar veya Zerdüştlükte Yezdan olarak bilinen bir inanç figürünün daha genel bir inancı tanımlamak için kullanıldığı öne sürülmektedir. Êzidîlik inancı incelendiğinde, Şêx Adî'nin, Êzf ya da Sultan Êzî olarak bilinen ve melek olarak kabul edilen avatarından sonra geldiği, kendisinin de bir avatar olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, Kitabı Cilve ve Mishefa Reş adlı eserlerini kaleme alarak bu inancı sistematize etmiş ve dönemin İslam literatürüne göre peygamber olarak kabul edilmiştir.


Şêx Şerfedîn

Şêx Şerfedîn, Êzidîlikteki yedi kutsal melekten biridir. Şerfedîn, bir Mehdi olarak kabul edilmiştir. İnanca göre, İsa'nın bin yıllık egemenliği sırasında Şerfedîn, Mehdi olarak dünyaya gelecek. Kırk yıl sonra, İsa tahtını devredecek ve hem İsa hem de Şerfedîn, Kaf Dağı'na çıkacak ve orada hayatlarını sonlandıracaklardır.


Şêx Şems

Şêx Şems, aynı zamanda Şêx Şems olarak da bilinir. Êzidîlik inancında yedi kutsal melekten biridir. Güneş tanrı ve tanrıçaları geleneği, Şems'in bunların bir yansıması olarak melek formunda kabul edilmesine yol açmıştır. Bu, proto Kürtler dönemindeki güneş merkezli inancın bir devamı olarak benimsenmiştir. Arapçada 'Şems' kelimesi, güneş anlamına gelir. Güneş odaklı inancın güçlü bir şekilde hissedilmesinin etkisiyle, feodal dönemde birçok kaynakta Êzidîler 'Şemsîkîler' olarak adlandırılmıştır. Êzidî inancına göre, Şêx Şems günde üç kez Tanrı ile görüşür ve ona dua eder. Dua, 'Dünyayı huzura kavuştur, dünyanın iyi olmasını sağla; senin adına hidayet ver.' şeklindedir. Tanrı ile yapılan bu ziyaretlerin ilki sabah, ikincisi öğlen, üçüncüsü ise akşam yapılır. Êzidîlikte güneşin doğuşu ve batışı sırasında yapılan dualar, Şêx Şems'e yöneltilir.


Şidurî

Şidurî, Hurrî tanrıçasıdır. Sümerlerde bir tanrı olarak kabul edilir ve Gilgames Destanı'nda dünyanın sonundaki meyhanenin sahibi olarak geçer. Gılgameş, ölümsüzlük arayışında Utnapiştî'ye doğru yol alırken, Şidurî ona gündelik yaşamın tadını çıkarması ve meyvelerinden zevk alması için ölümsüzlük peşinden gitmekten vazgeçirmeye çalışır.


Şit

Şit, Âdem'in üçüncü oğludur ve genellikle Idris peygamberin babası olarak tanınır. Yahudi mitolojisine ait olan bu figür, semavi dinlerde ikinci peygamber olarak kabul edilir ve Ortadoğu'nun inanç ve kültüründe yaygın olarak bilinen birçok mitosla ilişkilendirilmiştir. Adi dini kaynaklarda 'Şis' olarak da geçer. İnsanların tamamının onun soyundan geldiğine inanılır. Habil'in çocuğu olmadığı, Kabill'in oğlu ise tufanda kaybolduğu için, tüm insanlığın Şit'ten türediği kabul edilir. İkinci peygamber olarak sayılmasının nedeni, Âdem'in ölümünün ardından Allah'ın ona peygamberlik görevini vermesi ve ona elli ayetlik bir emirler kitabı göndermesidir. Ayrıca, Mekke'de yaşadığı, Kâbe'deki tapınağı ilk olarak taş ve çamurdan inşa ettiği ve 912 yıl yaşadığı (bazı kaynaklarda ise 712 yıl olarak belirtilir) rivayet edilir.


Şivat

Şivat, Hurrilerde 'gece' tanrısı olarak bilinir ve aynı işlevi Hitit panteonunda da üstlenir. Hititler, Şivat'ı ve İspant'ı gece ve gündüzle özdeşleştirirler. Şivat'ın kelime kökü olan 'şiv', Hititlerde gündüz anlamında kullanılmıştır. Günümüz Kürtçesinin tüm lehçelerinde ise 'sew, sev, şam ve san' şeklinde yer alır.