Daha Fazla

Kürt Mitolojileri


C


Camasb

Şahmaran mitolojisinde, Şahmaran'a ihanet eden bir insan figürünü temsil eden bir karakter olarak geçer. Ancak bu kişi, prens Vîștaspa’nın veziri ve Zerdüşt’ün damadı olan ünlü hekim ve kâhin Camasp ile karıştırılmamalıdır. Ayrıca, tarihte Danyal peygamberin oğlu olarak bilinen Camasp da bulunmaktadır ve bu karakterle farklı özellikler taşımaktadır. Camasb hakkındaki mitolojik anlatılar Kürt, Fars ve Arap kaynaklarında yer bulur. Arap edebiyatında 'Binbir Gece Masalları'na konu olmuş, Fars edebiyatında ise Pehlevicedeki Camasbname adlı eserde ele alınmıştır. Kürt, Arap ve Fars kaynaklarında Camasb hakkındaki mitolojik anlatılar benzer içeriklerle aktarılmaktadır. Mitolojiye göre Camasb, bir gün arkadaşıyla birlikte ormana odun toplamaya gider. Ancak arkadaşı ona ihanet eder ve Camasb, bir mağarada bulunan bal kuyusuna düşer. Bu kuyuda efsunlu bir yeraltı dünyası ile karşılaşır. Bu dünyanın hükümdarı olan Şahmaran, Camasb'ın geri döndüğünde kendisine ihanet edeceğini ve bu yeraltı dünyasının yerini ifşa ederek yok olmasına sebep olacağını sezer. Bu nedenle Şahmaran, Camasb'ın geri dönmesini engellemek için sırasıyla Bulkıya, Şahsahra, Kaf Dağı, Cihanşah, Murgşah, Şahperi, Gevhernigin Kalesi ve Kigal Hindi hikâyelerini anlatır. Ancak Camasb bu hikâyelerden sıkılır ve geri dönmek ister.

Şahmaran, Camasb'ı zorla alıkoymak istemez. Bunun yerine, ona kendisinden asla bahsetmemesi ve hamama gitmemesi şartıyla yeryüzüne dönmesine izin verir. Fakat ülkenin hükümdarı hastadır ve iyileşmesi için Şahmaran’ın etine ihtiyaç olduğu söylenir. Şahmaran'ı tanıyan birini bulmak amacıyla halk hamama gönderilir ve Camasb burada fark edilir. Camasb, Şahmaran’ın yerini ifşa eder. Şahmaran öldürülür. Ancak Şahmaran, bu ihaneti önceden tahmin ettiği için Camasb’a, 'Benim etimi kaynattıklarında, ilk kaşığı yemekten ve suyunu içmekten sakın,' diye öğüt vermiştir. İlk kaşık hükümdara verilir ve hükümdar ölür. Arap ve Fars versiyonlarında ise Şahmaran, kendisi ilaç yapar ve bunu Camasb aracılığıyla hükümdara ulaştırır. Hükümdar iyileşir ve Camasb, bu olayın ardından ünlü bir hekim olarak anılmaya başlar.


Cansiper ve Mahyar

Cansiper, Med kökenlidir ve Medya’nın başkenti Hemedan ile ilişkilendirilir. I. Darius’un sarayında görev yapan Med soylularından biridir. Mahyar ise Darius’a karşı isyan başlatan Mag rahiplerinden biridir ve Medler sonrasında siyasi ve dini önderliği temsil eder. Bazı Fars kaynaklarında Mahyar’ın adı Berdiya olarak geçer ve büyücülükle suçlanarak Darius tarafından öldürüldüğü iddia edilir. Tarihi kaynaklarda ise ismi Gomata olarak anılır ve isyana liderlik etmesiyle tanınır. Mahyar’ın yarı mitolojik bir figür olarak sunulması ve İskender’le işbirliği yaparak Darius’u devirmeye çalıştığına dair iddialar, Fars kaynaklarının kötüleme amaçlı yakıştırmalarıdır; zira bu iddia tarihsel gerçeklerle çelişir ve yaklaşık 200 yıllık bir zaman farkını görmezden gelir. Mahyar (Gomata) ve altı Med önderi, MÖ 522-521 yılları arasında Darius’un baskılarından kurtulmak amacıyla bir isyan başlatır. Gomata’nın liderlik ettiği bu ayaklanma, Darius tarafından kanlı bir şekilde bastırılır. Gomata’nın cesedi parçalanır ve üç gün boyunca kentin farklı yerlerine asılı olarak sergilenir. Mitolojik anlatılarda, Cansiper ve Mahyar’ın İskender’le anlaşarak Darius’u öldürdüğü ve ardından İskender tarafından öldürüldüğü aktarılır. Ancak tarihsel kayıtlara göre bu olay, İskender’den iki yüzyıl önce yaşanmış olup, Darius’un öldürülmesiyle ilgisi yoktur. Aksine, hem Cansiper hem de Mahyar, Darius tarafından öldürülmüştür. Bu isyandan sonra Darius’un, tahtını kaybetme korkusuyla sarayına kapandığı, çevresindekileri büyücülük veya entrika suçlamalarıyla öldürdüğü ve saraydan neredeyse hiç dışarı çıkmadığı belirtilir.


Cudî

Botan bölgesinde bulunan Cudî Dağı, Nuh Tufanı efsanesiyle ilişkilendirilmesi nedeniyle hem Ortadoğu hem de Batı kaynaklarında adı geçen önemli bir yer olarak bilinir. Tevrat’ta Nuh’un gemisinin Ararat Dağı’na oturduğunun belirtilmesi, bu konuda bazı tartışmalara neden olmuşsa da, yaygın görüşe göre Nuh Tufanı’nda geminin karaya oturduğu yerin Cudî Dağı olduğu kabul edilir. Efsaneye göre, tufanın ardından Nuh’un gemisi bu dağa yerleşmiştir. Kur'an-ı Kerim’de de geminin tufan sonrası Cudî Dağı’na oturduğu ifade edilir. Hud Suresi, 11. ayette şöyle denir:

'(Nihayet) Ey yer, suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut! denildi. İş bitirildi; (gemi) Cudî (dağının) üzerine yerleşti.'

Cudî Dağı’nın, Nuh Tufanı efsanesiyle ilişkilendirilmesi nedeniyle ismine dair de bu efsaneden türetilen çeşitli anlatımlar vardır. Kürt anlatılarına göre, Nuh’un gemisinden güvercin göndermesi ve güvercinin zeytin dalı ile geri dönmesinin ardından Nuh’un 'ci-di' yani 'yeri gördü' dediği rivayet edilir ve bu ifadenin zamanla 'Cudî' ismine dönüştüğü anlatılır. Öte yandan, bu dağın adının, bölgeye yerleşmiş olan Gutilerle bağlantılı olduğu da iddia edilmektedir. Etimolojik verilere göre, dağın adı Gutilerden kalmıştır. 'Gu' ve 'ti' kelimelerinin birleşiminden oluşan bu adın, Arapçada 'g' harfinin olmaması nedeniyle Arapçaya 'c' harfiyle geçtiği düşünülmektedir. Kürdistan genelinde, Arap-İslam egemenliği sonrası birçok yer adı bu şekilde Arapçalaştırılmış ve 'g' harfiyle başlayan isimler 'c' harfine dönüşmüştür. Guti adının ise Sümerler tarafından kullanılan bir dış adlandırma olduğu ve Sümerlerin dağ Kürtlerini (proto-Kürtler) tanımlamak için bu ismi kullandıkları tahmin edilmektedir. Sümer metinlerinde Gutilerden bahsedilirken, onları sürekli dağlarla özdeşleştirmiş ve 'dağ cinleri' veya 'dağ ejderhaları' gibi ifadeler kullanmışlardır. Sümercede 'Gu' kelimesi 'güçlü, kuvvetli, çetin' anlamına gelirken, 'ti' eki ise 'yaşam' anlamındadır. Dolayısıyla 'Gu + ti' birleşimi, Sümercede 'güçlü ve çetin bir yaşam süren' anlamını taşır.


Çelipa

Çelipa, Mitraistler tarafından saygı, dua veya birini yâd etme amacıyla kullanılan bir işarettir. Aynı işaretin, Mitanilerde bir ibadet biçimi olarak kullanıldığı da bilinmektedir. Mitraî tapınaklarında ateş yakılır ve sessizlik esastır; konuşmak günah kabul edilir. Benzer bir ritüelin Zerdüştîlikte de mevcut olduğunu görmekteyiz. Bu inançta, insanın nefesinin ateşin kutsallığını bozacağı düşünülerek konuşulmaması gerektiğine inanılır. Ruhun yâd edilmesi sırasında ise el işaretiyle bedenin çizgileri gösterilir; bu, haç biçiminde bir hareketle gerçekleştirilir. Hristiyanlıkta haç işareti, İsa’nın çarmıha gerilmesini simgeler. Ancak bu işaretin, proto-Kürt inançlarında bir ibadet, dua ve saygı ifadesi olarak kullanıldığına dair kanıtlar bulunmaktadır. Proto-Kürtler dışında, Mezopotamya mitolojilerinde de bu işaret sıkça karşımıza çıkar.


Çil Mêran (Çilmêran)

Şengal Dağı'nın zirvesinde yer alan, Ezidîler için kutsal bir ziyaretgâhtır. Burada, birbirine yakın bir mağara ve bir kubbe bulunmaktadır. Çil Mêran, 'Kırk Erkek' anlamına gelir. Efsaneye göre, bu kırk erkek, Ezidîlik inancında yedi meleğin biri olan ve yeryüzünde bir dönem yaşamış Fexredin’in hizmetinde bulunan kırk süvari melek olarak tanımlanır. Fexredin göğe yükseldiğinden beri bu kırk süvari, yardımlarına layık bir Ezidî avatarının gelmesini beklemektedir. Bu avatarın, tüm dünyada hâkimiyetini ilan etmesine yardım edeceklerine inanılır. Çil Mêran, eski çağlarda efsaneleştirilmiş kırk kişilik Ezidî savaşçıları olarak kabul edilir. Efsaneye göre, beklenen avatar, yani Ezidîlik inancında Mehdi olarak bilinen Sultan Ezîd, dünyaya geldiğinde bu kırk kişi mezarlarından kalkarak ona destek olacak ve dünya üzerindeki hâkimiyetini kurmasına yardımcı olacaktır. Günümüzde Ezidîlik inancında, Çil Mêran’dan alınan bir avuç toprağı üzerinde taşıyan kişinin her türlü tehlikeden korunacağına inanılmaktadır.


Çîn û Maçîn

Kürt mitolojisi ve efsanelerinde sıkça geçen Çîn û Maçîn, uzak diyarlara atıfta bulunmak için kullanılan bir mecazdır. Türkçede uzak yerler için kullanılan 'Fizan' ifadesine benzer bir anlam taşır. İpek Yolu'nun Kürdistan’dan geçerek Çin’e kadar uzanması, Kürtlerin bu uzak topraklarla ticaret yoluyla temas etmesine olanak sağlamıştır. Bu alışveriş, yalnızca ticaretle sınırlı kalmayıp kültürel bir etkileşim de yaratmıştır. Çîn û Maçîn, Çin ülkesi için kullanılan ve daha çok eski Kürt destanlarında karşımıza çıkan bir ifadeydi. Çin isminin, göksel bir tanrı olan Çinpei’den geldiği rivayet edilir. Bu isim, MÖ 220-206 yılları arasında kurulan Çin Hanedanlığı’na da ilham kaynağı olmuştur. Aynı şekilde, MS 1616-1911 yılları arasında hüküm süren Çing Hanedanı da ismini bu tanrıdan almıştır. Çin’e adını veren bu tanrının, Kürtlerin dili ve kültürü gibi diğer halkların mitolojilerinde de Çîn û Maçîn biçiminde yer bulduğu ifade edilir.