Daha Fazla

Ağrı Ayaklanması


Ağrı isyanları ya da Ararat Ayaklanması, 1926-1930 yılları arasında Ağrı Dağı ve çevresinde, hatta İran topraklarını da kapsayan bir bölgede gerçekleşen Kürt direniş hareketleridir. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı'nın etkilerinin hissedildiği bu süreçte, Türkiye'nin isyanı bastırma çabaları önemli harcamalara yol açarak ekonomik krize sebep oldu. Sonuç olarak, 25 Eylül 1930 tarihinde isyan, Türk ordusunun müdahalesiyle tamamen bastırıldı.


1925 İsyanı ve Kürt Direnişinin Başlaması

1925 yılında başlayan Kürt isyanı bastırıldıktan sonra, Palulu Yado ve Sasonlu Eliyê Ūnis gibi liderler, Kemalist hükümetin baskısına karşı sivil halkı korumak amacıyla direnişe başladılar. Bu liderler, Türk Görev Kuvvetleri müfrezelerine karşı büyük kayıplar verdirerek Kürt halkını savunmaya çalıştılar. Kemalist hükümet, Kürt bölgelerinin tamamen kontrol altına alınabilmesi için bölgede zorla göç ettirme politikası izledi. Bu süreçte yaklaşık bir milyon Kürt, zorla göç ettirilerek Anadolu'nun iç bölgelerine sürüldü. Yiyecek ve bakım eksikliği ile karşı karşıya kalan bu insanlar, zorlu kış koşullarında uzun yollar kat etmek zorunda kaldılar ve binlercesi yollarda hayatını kaybetti.


Xoybûn’un Kuruluşu ve Kürt-Ermeni İttifakı

1925 hareketinden sonra, İran ve Irak’a sığınan Kürtler, Lübnan’da Kürt aydın ve yöneticilerinin kurduğu Xoybûn (Bağımsızlık) Kürt Ulusal Komitesi’nin çağrısı üzerine Ağrı bölgesine geldiler. Ağustos 1927’de Lübnan’ın Bihamdun kentinde düzenlenen Xoybûn’un kuruluş kongresine, çeşitli Kürt siyasi partileri ve örgütlerinin temsilcileri katıldı. Bu kongrede Kürt milliyetçileri, birleşme kararı aldılar. Ayrıca, Ermeni Taşnak Partisi'nden Vahan Papazyan da 'Ermeni-Kürt ittifakının bir işareti olarak' bu kongrede yer aldı. Kürtler ve Ermeniler arasındaki bu ittifak, İngiltere ve Fransa'nın Kürt milliyetçileri üzerindeki etkilerini arttırmayı hedefliyordu. Kürtler, Batı’nın potansiyel yardım ve desteğini beklerken, Ermeniler de daha fazla saygı görmekteydiler çünkü Türkiye'nin Ermenistan'ı terk etmesinin yanı sıra Sovyet Ermenistanı’nın özgürlüğü için de mücadele etmişlerdi. Bu ittifak, Sovyetler Birliği'ne karşı verilen mücadele ile uyumlu bir strateji olarak değerlendirilmişti. Taşnak Partisi, Türkiye’de geniş bir tabana sahip olmasa da, Xoybûn büyük çaplı ayaklanmalar başlatacak insan gücüne sahipti ancak donanım açısından yetersizdi.


Ağrı İsyanı ve Türk-İran İşbirliği

Kürt ve Ermeni milliyetçi liderler arasındaki anlaşmalar sonucunda, Ağrı bölgesinin yeni bir ayaklanma merkezi olarak seçilmesine karar verildi. Bu bölgenin tercih edilmesinde, Kürt hareketine destek sözü veren İran ile iletişim kolaylığı da önemli bir rol oynadı. Kemalist Türkiye'yi zayıflatmak isteyen İran Şahı, Kürtlerle iş birliği yapmayı kabul etti. 1929 yılında İhsan Nûrî Paşa liderliğinde Ağrı Dağı’nda başlayan isyan, Van ve Bitlis’in kuzeyine kadar genişleyen bir bölgeyi Kürt güçlerinin kontrolü altına aldı. Türk hükümeti, 'Ermeni-Kürt ittifakı' tehlikesinden endişe ederek, Kürt liderlerle müzakerelere girişti. Bazı Kürt liderleri ayaklanmaya katılırken, diğerleri Suriye’ye sığındı. Aynı dönemde, kurtarılmış bölgelerde Kürt bayrağı dalgalandırılarak yeni bir sivil yönetim oluşturuldu. Mayıs 1930’da Türk ordusu, bölgeye iki kolordu göndererek büyük bir askeri operasyon başlattı.

Haziran ayında şiddetli çatışmalar yaşandı ve bir ay süren savaşta Kürt kuvvetleri büyük bir başarı elde etti. Bu zaferle birlikte 1700 kişi esir alındı, 600 makineli tüfek ve 24 top ele geçirildi, ayrıca 12 uçak düşürüldü. Ancak, bu gelişmelerin ardından Türkiye ile İran arasında bir anlaşma yapıldı. Anlaşma gereği, İran Ağrı Dağı çevresindeki topraklarını Türkiye’ye devretti ve karşılığında Van bölgesinden başka topraklar aldı. Türk ordusu, İran topraklarından geçerek Kürt direnişçilerini kuşattı ve isyanı bastırdı. Ağrı İsyanı, 1930 yazında sona erdi. Bazı liderler kaçmayı başarırken, yakalananlar idam edildi.


Kürt Köylerinin Tahribatı ve İsyan Sonrası Baskılar

İsyanın bastırılmasının ardından Türk hükümeti, Kürt köylerini bombalamaya ve yakmaya devam etti. 1931’de yayımlanan bir yasa, Kürt bölgelerinde işlenen suçların faillerini yargılamadan muaf tutuyor ve askerlerin, devlet memurlarının ve bölgedeki halkın gerçekleştirdiği eylemleri suç saymıyordu. 29 Temmuz 1931’de yayımlanan bu yasa, Kürdistan’da yapılan kötülüklerin ve işlenen suçların faillerini yargılamadan muaf tutuyor ve tüm bu eylemler hukuken savunuluyordu. Türk hükümetinin bu dönemde Kürt topraklarına yönelik gerçekleştirdiği tahribat ve işlenen cinayetler, bu yasal düzenlemelerle korunuyordu.


Kürt Halkının Zorunlu Göçü ve Asimilasyon Politikası

Sosyalist Enternasyonal'in 'kana susamış barbarlık' olarak nitelendirdiği olaylar, 5 Mayıs 1932'de Kürtlerin sürülmesini ve ülke içine dağıtılmasını öngören bir yasanın yürürlüğe girmesiyle yeni bir evreye girdi. İçişleri Bakanlığı tarafından oluşturulan ve bakanlar tarafından onaylanan haritaya göre, Türkiye'de dört iskân bölgesi oluşturulacaktı:

1 numaralı bölge, Türk kültürüne sahip nüfusun yoğunluğunu artırmayı hedefleyen alanları kapsamaktadır. (Bu alanlar arasında Kürdistan da bulunmaktadır.)

2 numaralı bölge, Türk kültürüne asimile edilmesi planlanan nüfusun yerleştirileceği bölgeleri içermektedir. (Bu bölge, etnik olarak Türklerin yaşadığı Türkiye’yi temsil etmektedir.)

3 numaralı bölge, Türk kültüründen göçmenlerin resmi yardıma ihtiyaç duymadan serbestçe yerleşebileceği alanları kapsamaktadır. (Kürdistan’ın en verimli ve yaşama elverişli bölgeleri Türk göçmenlere ayrılmıştır.)

4 numaralı bölge, stratejik, politik, sağlık, kamu düzeni ve benzeri gerekçelerle boşaltılması ve yerleşime kapatılması gereken alanlardan oluşmaktadır. (Bu alanlar, Kürdistan’ın erişilmesi zor olan bölgelerini içermektedir.)

1932’de çıkan bir yasa ile Kürtler, Anadolu’nun iç bölgelerine sürgün edildiler. Bu sürgün kararı, Kürtlerin yaşadığı topraklardan koparılmasını ve yerleştirildikleri yeni bölgelerde asimilasyon politikalarının uygulanmasını amaçlıyordu. Bu yasa, sürgün edilen Kürtlerin yerleşim alanlarında nüfusun %10'unu geçmemelerini şart koştu ve Türkçe dışında başka bir anadil konuşulmasını yasakladı. Ayrıca, bu göçmenlerin yerleştirildiği yerlerde Kürtçe konuşan topluluklar için sosyal ve ekonomik birlikler kurmak da yasaklanmıştı. Türk göçmenler ise Kürdistan’ın en verimli bölgelerine yerleştirildiler.


Kaynakça

  • 1.Chaliand, G. (Der.). Kürtler ve Kürdistan: Orta Doğu'da Kürt Ulusal Sorunu. Ayçanur Top (Çev.). Aryen Yayınları, 2021.