Daha Fazla

Halepçe’ye Zehirli Gaz Saldırısı


Halepçe Katliamı, 16 Mart 1988 tarihinde Irak Kürdistanı'nda meydana gelmiş ve büyük bir kimyasal saldırı sonucu binlerce Kürt'ün ölümüne sebep olmuştur. Bu saldırı, Irak'ın askeri komutanı Ali Hassan al-Majid'in komutasındaki Anfal operasyonunun bir parçası olarak Halepçe şehrine yapılmıştır. Saldırının gerçekleşmesinden iki gün önce, şehir İran tarafından İran-Irak Savaşı'nın Zafar 7 Operasyonu kapsamında ele geçirilmişti. Olay sonrası Birleşmiş Milletler, bir soruşturma başlatmış ve saldırıda hardal gazı ile tanımlanamayan sinir gazlarının Kürt sivillere karşı kullanıldığını tespit etmiştir. 1 Başlangıçta, Amerika Birleşik Devletleri Savunma İstihbarat Ajansı bu saldırıyı İran'a atfetmişti, ancak daha sonra ortaya çıkan kanıtlar, Irak'ın kimyasal silahları, İran’a karşı yürütülen askeri harekât, İran yanlısı Kürt savaşçılarını ve Halepçe halkını hedef almak için kullandığını ortaya koymuştur. 2

Halepçe Katliamı, bugüne kadar dünya tarihindeki en büyük kimyasal silah saldırısı olarak kaydedilmiştir. Saldırı sonucunda 3.200 ile 5.000 arasında insan hayatını kaybetmiş, 7.000 ile 10.000 arasında kişi ise yaralanmıştır. Saldırının etkilediği bölgelerde yapılan ilk araştırmalar, olay sonrası kanser ve doğum kusurlarında artış görüldüğünü ortaya koymuştur. 2010 yılında Irak Yüksek Ceza Mahkemesi, Halepçe'ye yapılan kimyasal saldırıyı, Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak hükümetinin Kürt halkına karşı işlediği bir soykırım olarak kabul etmiştir. Aynı yıl Kanada Parlamentosu da bu saldırıyı insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kınamış ve soykırım olarak tanımlamıştır. 2003'teki Irak işgali sırasında yakalanan Ali Hassan al-Majid, yargılanarak saldırıyı emretmekten suçlu bulunmuş ve Haziran 2007'de idama mahkum edilmiştir. Ocak 2010'da asılarak idam edilmiştir. 3 4


Kimyasal Saldırı

Ömer Havar ve bebeğinin fotoğrafı.

Saldırı, 16 Mart 1988 akşamı, ayrım gözetmeyen geleneksel (roket ve napalm) saldırıların ardından beş saat sürdü. Irak’a ait Mig ve Mirage uçakları, Halepçe’nin şehir merkezine uzak yerleşim alanlarına kimyasal bombalar atmaya başladı. Bölgedeki Kürt isyancı komutanlarına göre, Irak uçakları, helikopterlerle koordineli bir şekilde, her biri yedi ila sekiz uçaktan oluşan 14 kez bombalama gerçekleştirdi. Tanıklar, beyaz, siyah ve sonra sarı duman bulutlarının havaya yükseldiğini ve yaklaşık 50 metreye kadar bir sütun gibi yükseldiğini anlattılar. 5

Güzel bir bahar günüydü. Saat sabah 11:00’e yaklaşırken, garip bir his hissettim; kalbim sanki büyük bir felakete yaklaşmakta olduğumuzu söylüyormuş gibi kasıldı. Birkaç dakika içinde, Halepçe’de top mermileri patlamaya başladı ve uçaklar şehre bombalar bırakmaya başladı. Bombalama, kuzey mahallelerine yoğunlaştı, bu yüzden koşarak bodrumumuza saklandık. Öğleden sonra 2 civarında, bombalamanın şiddeti azalınca, dikkatlice bodrumdan çıkıp mutfağa gittim ve aileme yemek getirdim. Bombalama durduğunda, yere metal parçalarının düşme sesleri duymaya başladık. Ama bunun ne anlama geldiğini anlamadım.

Yaşadıklarımı ölene kadar unutmayacağım. Her şey, patlayan bombalara benzeyen yüksek bir garip sesle başladı ve bir adam evimize koşarak 'Gaz! Gaz!' diye bağırdı. Hemen arabamıza koştuk ve camlarını kapattık. Sanırım araba, masum insanların bedenlerinin üzerinden geçiyordu. Yerde yatan ve yeşil renkte bir sıvı kusan insanları gördüm, diğerleri ise neşeyle kahkahalar atmaya başladılar, sonra hareketsiz bir şekilde yere düşüp kaldılar. Daha sonra, elma kokusunu andıran bir aroma aldım ve bayıldım. Gözlerimi açtığımda etrafımda yüzlerce ceset dağılmıştı. Sonrasında yakınlardaki başka bir bodruma sığındım ve etrafı korkunç bir koku sardı. Bu koku, çürümüş çöp gibi bir şeydi, ama sonra elma kokusuna benzeyen tatlı bir kokuya dönüştü. Sonra, yumurtaya benzeyen bir şey kokladım.

'Gaz' ya da 'kimyasal' kelimelerini duyan insanlar—ve bu çığlıkların halk arasında yayıldığını duyduğunuzda—işte o zaman korku başlar, özellikle çocuklar ve kadınlar arasında. Sevdiklerinizi, arkadaşlarınızı görürsünüz; yürürken birden yere düşüp yaprak gibi savrulurlar. Anlatılması imkansız bir durumdur—kuşlar yuvalarından düşmeye başladı; sonra diğer hayvanlar, sonra insanlar. Tam bir yok oluştu. Şehirden yürüyerek çıkabilenler yürüyerek gitti. Arabası olanlar arabayla gitti. Ama omuzlarında taşımak için çok fazla çocuğu olanlar, şehirde kaldı ve gazın etkisiyle hayatını kaybetti.


Hayatta kalanlar, gazın ilk başta tatlı elma kokusu gibi koktuğunu söyledi ve insanların 'birçok farklı şekilde öldüklerini, bu durumun toksik kimyasalların bir karışımını önerdiğini' bildirdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, bir üniversite öğrencisiyle yaptığı röportaja dayanarak, 'bazı [kurbanlar] 'birden yere yığıldı'. Diğerleri 'gülerek öldü'. Bazıları birkaç dakika içinde öldü, önce 'yanarak ve su toplaması yaparak' ya da 'yeşil kusmuk atarak' ölüm yaşadı' diye bildirdi. 6

Nottingham Üniversitesi'nden Dlawer Ala'Aldeen, 1987 ve 1988 yılları arasında yerler, kimyasal silah saldırılarının türleri ve sayılarıyla ilgili kapsamlı veriler topladı ve 'Ölümlerine çok yakın olanlar, askıda kalmış bir şekilde öldü' açıklamasını yaptı. Birçok kişi, özellikle kimyasal silahların etkisiyle kör olmuş olanlar, saldırı sonrası yaşanan panik ortamında yaralandı ya da hayatını kaybetti. 7 İranlı doktorlar, Halepçe'ye yönelik kimyasal saldırılara maruz kalan hastalarda siyanür zehirlenmesiyle ilgili belirgin belirtiler gözlemlerken, diğer raporlar ise büyük miktarda hardal gazı ve başka kimyasal silahların kullanıldığını gösterdi. 8

İran'ın başkenti Tahran'daki hastanelere kaldırılan yaralıların çoğu, hardal gazına maruz kalmıştı. Birleşmiş Milletler (BM) tıbbi soruşturmasında, saldırıda hardal gazı ve tanımlanamayan sinir ajanlarının kullanıldığı tespit edildi; BM'nin araştırmacısı, 'agresif bir kimyasal olarak hidrojen siyanür gazının kullanımıyla ilgili kesin bilgi elde edilemediğini' belirtti. BBC'nin açıklamasına göre, genellikle 'hardal gazı ve sinir ajanları Tabun, Sarin ve VX'in ölümcül bir karışımının kullanıldığı' kabul edilmektedir. Halepçe olayından önce, Irak Kürtlerine karşı en az 21 küçük ölçekli kimyasal saldırı belgelenmişti, ancak bunlara uluslararası toplumdan ciddi bir tepki verilmemişti. 9


Katliamdan Sonra

Halepçe katliamının ardından, iki yıl sonra Amerikalı güçler Irak'a girdi. Ancak, bu müdahale öncesinde Saddam Hüseyin, Halepçe'ye yönelik saldırılara müdahale etmemişti. Fakat, ikinci savaşta Halepçe'ye yönelik müdahale başlamıştı. Bu dönemde, özellikle Kürt halkına yönelik saldırılar artmış ve 36. paralel hattı oluşturulmuştu. Kürtlerin yaşadığı bölgeler bu hattın içine dahil edilmiş, fakat Halepçe bu hattın dışında kalmıştı. Bundan sonra, bazı Kürtler bu bölgelerde yeni bir yönetim kurma çabalarına girişti. Ancak Türkiye ve İran, bu alanlardaki etkilerini sürdürmeye devam etti. Çünkü her iki ülke de, kendi sınırlarında Kürt nüfusunun varlığını kabul etmek zorunda kaldılar. Kuzey Kürdistan Türkiye sınırları içinde yer alırken, Doğu Kürdistan İran sınırları içindeydi. Bu bölgedeki Kürtler, büyük ölçüde kendi kimliklerini korumaya çalıştılar. Suriye, Kürtlerin yaşadığı bir başka bölge olarak dikkat çekiyordu ve burada da Kürtler için belirli alanlar bulunuyordu, özellikle Rojava ve Doğu Kürdistan'da.

Katliamın ardından, bölge eski haline dönmedi. Yeni acılar baş göstermişti. Kimyasal gazların kullanımı nedeniyle halkta ciddi sağlık sorunları yaşandı ve bu insanlar hastalıklarla mücadele etmeye devam etti. Ancak, uzun yıllar boyunca bölge halkı tıbbi yardım alamadı. Kürtler, kendi kaderlerine terk edildiler. Bugün, bu olaylardan 22 yıl sonra, Halepçe'deki katliamın etkileri hâlâ devam etmektedir. Ancak, bu bölgede yaşayan halkın ihtiyaçları karşılanmamış ve yardım edilmemiştir. Bölgedeki hükümetler ve uluslararası güçler, bu duruma müdahale etmeleri gerekmesine rağmen, çoğu kez bu durum göz ardı edilmiştir.


Halepçe Katliamı ve İkinci Irak Savaşı Sonrası

İkinci Irak savaşından sonra, Saddam Hüseyin'in yönetimi altındaki Irak'ta çok sayıda Kürt lider tutuklandı ve yargılandı. Saddam Hüseyin, katliamları ve diğer suçları nedeniyle suçlu bulundu ve cezalandırıldı. Ancak bu süreçte Türkiye, İran ve Suriye, Kürtlerin durumuna müdahale etmeyi reddettiler. Çünkü her üç ülke de Kürt nüfusunun varlığını kabul etmek zorunda kalmıştı. Türkiye, İran ve Suriye, Kürtlere yönelik politika değişiklikleri gerçekleştirmedi. 1986 ile 1999 yılları arasında, Türkiye'de 60 bin Kürt öldürüldü ve 40 bin Kürt zorla göç ettirildi. Ayrıca 20 bin Kürt gazeteci ve aydın da öldürüldü. Bu katliamların dünya tarafından yeterince tanınmaması, bölgedeki halkın bir daha bu tür olaylarla karşılaşmasına yol açtı.


Halepçe Katliamı ve Uluslararası Tanınma

Uluslararası düzeyde, Halepçe Katliamı'nın tanınması büyük bir önem taşıyor. Katliam ve soykırımlar, Kürt halkı üzerinde büyük bir etki yaratmış ve bu tür olayların bir daha yaşanmaması için dünya çapında bir farkındalık yaratılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Türkiye, İran ve Suriye, Kürtlere yönelik bu tür katliamları reddettiği için, bu katliamlar hala dünya çapında yeterince tanınmamaktadır. Bu tür olayların tanınması, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar için çok önemli olmalıdır. Bu tanımanın, bir daha böyle olayların yaşanmaması için önemli bir adım olduğu vurgulanmaktadır. 2012'de İsveç Parlamentosu, Halepçe Katliamı'nı tanıyan bir karar alarak, bu suçların insanlık tarihi için büyük bir travma oluşturduğunu ve insan hakları ihlallerinin önlenmesi gerektiğini kabul etti.


Sonrası

Saldırıda Ölenler


Keşif ve Tepki

Saldırının ardından çekilen ilk görüntüler, İranlı gazeteciler tarafından kaydedilmiş ve bu fotoğraflar daha sonra İran gazetelerinde yayımlanmıştır. Birleşik Krallık’tan bir ITN kameraman ekibi tarafından çekilen görüntüler, İranlılar tarafından havayoluyla taşınarak dünya çapında haber programlarında gösterilmiştir. Bu ilk fotoğraflardan bazıları, Financial Times'tan Guy Dinmore’a sahneyi anlatan İranlı fotoğrafçı Kaveh Golestan tarafından çekildi. Golestan, Halepçe'den yaklaşık 8 kilometre (5 mil) uzaklıkta bir askeri helikopterde bulunuyordu ve o sırada Irak MiG-23 savaş-bombardıman uçakları bölgeye girmekteydi. Golestan, 'Bu, nükleer mantar bulutu kadar büyük değildi, ama birkaç küçük tane vardı: yoğun duman.' şeklinde bir açıklama yapmıştı. Halepçe’ye vardığında, daha önce cephe hattında gaz saldırılarına tanıklık etmiş olmasına rağmen, şok olmuştu. Irak hükümeti, Halepçe’de kimyasal silah kullanımıyla ilgili kamuoyuna açıklama yapmamış ve 23 Mart’a kadar bu konuda herhangi bir açıklamada bulunmamıştır; ilk açıklamalar ise tutarsızdı. Irak, sonunda saldırıyı reddederek sorumluluğu İran’a yüklemeye çalıştı, ancak başlangıçtaki sessizlikleri ve Halepçe’nin, Irak’ın İran’a karşı yürüttüğü savaş propagandasının büyük bir parçası olmamış olması, bu geçiştirmelerin samimiyetiyle ilgili soru işaretleri doğurdu. 10

Uluslararası tepkiler o dönemde sınırlı kalmıştı. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hükümeti ve istihbarat ajansları, Kürt sivillerin kasıtlı olarak hedef alınmadığını öne sürmüş ve saldırının sorumluluğunu İran’a yüklemeye çalışmıştır. ABD Savunma İstihbarat Ajansı ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı analisti Stephen C. Pelletiere, o dönemde saldırıyı İran’a atfetmiş ve bu iddiayı 2003 yılında The New York Times’ta tekrar dile getirmiştir. Ancak, bu iddialar sonrasında geçersiz kılınmıştır. 11 12

Birleşik Krallık Dışişleri ve Milletler Topluluğu Ofisi tarafından hazırlanan bir raporda, Britanya hükümetinin Halepçe Katliamı’na nasıl tepki vermesi gerektiği ve ekonomik yaptırımların uygulanıp uygulanmaması konusundaki görüşler ortaya konulmuştur. Raporda şu sonuç çıkarılmıştır: 'Başka ülkelerle iletişim kurmayı sürdürmek, eylemleri üzerinde etkili olmak için daha iyi bir yaklaşım olacaktır. Tek taraflı yaptırımlar gibi cezalandırıcı önlemler, Irak'ın kimyasal silahlar konusundaki davranışlarını değiştirme konusunda etkili olmayacak ve Britanya çıkarlarına katkı sağlamayacaktır.' Tony Benn, bu meselenin Parlamento’da gündeme getirildiğini, ancak kendisine 'Saddam bir müttefik' olduğu şeklinde bir yanıt verildiğini belirtmiştir. Joost Hiltermann, ABD’nin Halepçe’ye dair 'yanlış bilgilendirmesini', 'başka bir yeşil ışık olarak... onlarca binlerce Kürt’ü toplamak ve sistematik bir şekilde öldürmek' olarak değerlendirmiştir. Hiltermann’a göre, Anfal harekâtı 'ABD'nin bir politika hedefi değildi; ancak Halepçe sonrası Irak’a müdahale etmeyişin sonucu olarak bu durum yaşanmıştır.' 13

1988 yılı Ağustos ayında İran ile yapılan ateşkesten sonra, Irak’ın Kürt sivillere yönelik kimyasal saldırıları karşısında, ABD senatörleri Claiborne Pell ve Jesse Helms, Irak’a karşı kapsamlı ekonomik yaptırımlar çağrısı yapmış, bu yaptırımlar arasında petrol ambargosu ve çift kullanımlı teknolojilerin ihracatına sınırlamalar da bulunmaktaydı. Çıkan yasa önerisi, ABD Senatosu’ndan geçmiş, ancak Temsilciler Meclisi’nde büyük bir karşıtlıkla karşılaşmış ve yasa haline gelmemiştir. Sadece birkaç eleştiri örneği olarak, ABD Dışişleri Bakanı George Shultz, Irak’ın 'haklı olmayan ve iğrenç' saldırılarını kınamış, yardımcısı Charles E. Redman ise bu saldırıları 'medeniyet dünyası için kabul edilemez' olarak nitelendirmiştir. Ancak tüm bu açıklamalara rağmen, Dışişleri Bakanlığı yaptırımları önermemiştir. 14 16 Mart 1988’den sonra yayımlanan birkaç Irak hükümeti belgesinde, Halepçe’deki 'askeri gücün ve zulmün keskin bir şekilde arttığı,' 'uçaklarımız ve topçularımızın Halepçe ve Hurmal bölgelerini bombalayarak yaklaşık 2.000 Pers ve İran ajanı [PUK] düşman kuvvetini öldürdüğü,' 'Halepçe'ye özel mühimmatla yapılan son saldırı' ve bir başka belgede ise 'Irak’ın Halepçe'ye yönelik kimyasal saldırısı' ifadeleri açıkça belirtilmiştir. 20 Mart 1988 tarihli bir başka Irak belgesinde, kimyasal saldırı sonucu 900-1.000 kişinin öldüğü, birçok kişinin ise yaralandığı, Halepçe civarında ise yaklaşık 2.500 kişinin hayatını kaybettiği ifade edilmiştir. Bu ölümler arasında 'Hüseyin’in muhafızları, sabotajcılar ve geri kalanlar siviller' olarak tanımlanmıştır. 2003 yılında bir Iraklı pilot, saldırının, Kürtlerin işgalci İran askerleriyle işbirliği yapmalarının 'büyük bir ihanet' olarak görüldüğü için gerçekleştirildiğini açıklamıştır. 15


Kaynakça

  • 1.Hiltermann, Joost R.(2007).Zehirli Bir Olay: Amerika, Irak ve Halepçe'nin Gazlanması.Cambridge University Press. s. 195.ISBN 9780521876865.
  • 2."1988: Halepçe'deki gaz saldırısında binlerce kişi öldü".
  • 3."Chemical Weapons Programs – Iraq Special Weapons Facilities". Federation of American Scientists. 
  • 4."House adopts Karygiannis on Halepçe Gassing as a Crime Against Humanity"
  • 5."BBC BUGÜN | 16 | 1988: Halepçe gaz saldırısında binlerce kişi öldü"
  • 6."Irak Kürtlerine Ne Oldu? (İnsan Hakları İzleme Örgütü Raporu, 11 Mart 1991)".
  • 7."Her şey için Saddam'ı suçluyoruz"
  • 8.Eric Croddy, Clarisa Perez-Armendariz ve John Hart ile birlikte, Kimyasal ve Biyolojik Savaş: Endişeli Vatandaşlar İçin Kapsamlı Bir Araştırma (Spring Science+Business Media, 2002), s. 164.
  • 9."Saddam'ın gizli silahı (Kanal 4, 1988)".Publications.steveplatt.net.
  • 10.Hiltermann, Joost R. (2007). Zehirli Bir Olay: Amerika, Irak ve Halepçe'nin Gazlanması . Cambridge Üniversitesi Yayınları . S. 172–174. ISBN 9780521876865.
  • 11.Pelletiere, Stephen C. (2003). "Bir Savaş Suçu mu Yoksa Bir Savaş Eylemi mi?" . New York Times . ISSN 0362-4331 .
  • 12.Hiltermann, Joost R. (2007). Zehirli Bir Olay: Amerika, Irak ve Halepçe'nin Gazlanması . Cambridge Üniversitesi Yayınları . S. 183.ISBN  9780521876865
  • 13.Hiltermann, Joost R. (2007). Zehirli Bir Olay: Amerika, Irak ve Halepçe'nin Gazlanması . Cambridge Üniversitesi Yayınları . S. 239–240. ISBN 9780521876865.
  • 14.Sciolino, Elaine (1991). Kanun Kaçağı Devlet: Saddam Hüseyin'in İktidar Arayışı ve Körfez Krizi . John Wiley ve Oğulları . S.  171 . ISBN 9780471542995.
  • 15.Hiltermann, Joost R. (2007). Zehirli Bir Olay: Amerika, Irak ve Halepçe'nin Gazlanması . Cambridge Üniversitesi Yayınları . S. 175.ISBN  9780521876865