1609-1610 yıllarında gerçekleşen Dimdim Kuşatması, Safevî Devleti ile Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Sünni Kürtler arasında yaşanan önemli bir savaştır. Bu mücadele, İran’ın kuzeybatısındaki Urmiye Gölü çevresinde yer alan ve İslam öncesi bir geçmişe sahip olan Dimdim Kalesi’nde cereyan etmiştir. Kale, Emir Han Lepzerin tarafından yeniden inşa edilmiş, ancak sonrasında Safevî kuvvetlerince ele geçirilmiştir. Daha sonra Osmanlı valisinin emriyle tamamen yıkılmış olmasına rağmen, kalenin kalıntıları ve bazı duvar parçaları günümüzde hâlâ görülebilmektedir. Dimdim Kalesi'nde yaşanan bu savaş, Emir Han Lepzerin’in hem Osmanlılara hem de Safevîlere karşı beyliğinin bağımsızlığını koruma çabalarının bir sonucuydu. 1609 yılında yeniden onarılan kale, bölgedeki siyasi dengeleri tehdit eden bir unsur olarak değerlendirildi. Emir Han, burada kendisine güçlü bir savunma hattı oluşturmayı amaçlarken, Mahabad bölgesindeki bazı Kürt aşiret liderleri de onun etrafında toplanarak destek verdiler. Dimdim Kalesi’nin yeniden inşası, özellikle Safevî yönetimi açısından ciddi bir tehlike olarak algılanmıştı.
1
1609 ile 1610 yılları arasında yaklaşık bir yıl süren bu savaşta, Kürtler, askeri teçhizat ve donanım açısından Safevî ordusuna kıyasla daha zayıf bir konumdaydı. Sonunda, Safevîlerin baş veziri Hatem Bey Ordubadi'nin komutasındaki kuvvetler, Kürtleri mağlup etti. Dimdim Kalesi ele geçirildi ve kale savunmasında yer alan Kürt garnizonu tamamen yok edildi.
2
Bu olayın unutulmaz kahramanı, ünlü Kürt aşiretlerinden Bıradost’un lideri ve emiri Emir Han Yekdest’tir. Kendisi, Soran hükümdarı Ömer Bey ile yaptığı bir savaşta bir elini kaybettiğinden dolayı bu isimle anılmaktaydı. Şah Abbas’ın Azerbaycan’ı işgali sonrası Emir Yekdest, kendisine hakkını vermedikleri için Türklere kırgınlık ve öfke duyarak Şah Abbas’ın himayesine girdi. Bu bağlılığının karşılığında Şah, ona büyük değer verip özel iltifatlarda bulundu. Kesik elinin yerine altından bir el yaptırdı ve 'Han' unvanını vererek Tergör, Mergör, Urmiye ve EşnoEşne bölgelerinin yönetimini, aynı zamanda Bıradost aşiretinin liderliğini de ona emanet etti. Emir Han, bu görevlendirmeden sonra kendi topraklarına dönerek eski Dımdım Kalesi’nin yerine yeni bir kale inşa etmeye başladı.
Ancak mezhep taassubu ve ırkçı düşmanlıkları yüzünden Şii emirler Emir Han’a derin bir kin besliyor ve Şah’ın sarayında bile ona karşı entrikalar çevirmekten çekinmiyorlardı. Kale inşaatı için Şah’tan izin almasına rağmen, hakkında kötü söylentiler yayarak Azerbaycan Valisi Pir Budak Bey’in devreye girmesini sağladılar ve Şah’ın verdiği izin iptal edildi. Amaçları, Emir Han’ın kaleyi bitirmesini engellemekti. Bunu duyan Emir Han, emre aldırış etmeyerek inşaata devam etti ve kaleyi tamamladı. Bu sırada Osmanlı topraklarından Kuyucu Murad Paşa’nın baskısından kaçan yaklaşık on bin Celali isyancısı İran’a sığındı. Şah, bunlardan sekiz bin kadarını Bıradost Kürtlerinin arasına yerleştirmeyi planladı. Hasan Han’ın komutasındaki bir orduyu Emir Han’a göndererek, ya kendisinin ya da oğlunun bu göçmenlere rehberlik etmesini istedi. Ayrıca, iki bin süvari ile Celalilere uygun bir yer sağlamakla görevlendirilmesini talep etti. Ancak Emir Han, bu durumun aşireti arasında huzursuzluk yaratacağını düşündü ve bu emre karşı geldi. Bunun üzerine Kürtler, Kızılbaşlar ve Celali isyancılar arasında şiddetli bir çatışma yaşandı.
Sonuç olarak Şah’ın emri yerine getirilemedi ve Hasan Han’ın komutasındaki İran ordusu ağır bir yenilgiye uğradı. Bu durum üzerine, Emir Han’a karşı Sadrazam Mutemu’d-Devle’nin yönetiminde yeni bir ordu gönderildi. Ondan teslim olması ve Celali sığınmacıları aşiret topraklarına yerleştirmesi talep edildi. Emir Han bunu kabul etmeyince, 5 Aralık 1608 tarihinde İran veziri, onun bulunduğu Dımdım Kalesi’ni kuşattı. Kuşatmayı bizzat gözlemlemiş olan İskender Münşi’nin aktardıklarına göre kale son derece sağlam bir yapıya sahipti. Yağmur sularını biriktiren depolar, karları saklamak için karlıklar ve kale dışındaki bir su kaynağını yer altından kaleye bağlayan bir tünel sayesinde kalenin hayati ihtiyaçları karşılanıyordu. Kale savunmasında zayıf bir nokta neredeyse yoktu.
İran ordusu, Kürtlerin yirmi üç katı fazla bir kuvvetle dört ay süren çatışmalar sonunda su kaynağını ele geçirmeyi başardı. Buna rağmen Kürtler, geceleri İran karargahına ani baskınlar düzenleyerek düşmana büyük kayıplar verdirdi. Bu sırada, kuşatmanın başlangıcına neden olan Celali isyancıları ise ganimetlerini alıp Osmanlı topraklarına geri kaçtılar. Su kaynaklarından yoksun kalan kale savunucuları, yirmi bir gün boyunca yağmur suyu ve kokmuş karları eriterek hayatta kalmaya çalıştılar. Yine de kale savunmasını azimle sürdürdüler. Allah’ın inayetiyle o yıl kış erken gelmiş, bir ay boyunca yağan yoğun yağmur kale depolarını altı ay yetecek kadar suyla doldurmuştu. Bu durumun farkına varan İran komutanı, kaleye kesin bir saldırı emri verdi. İran birlikleri düzenli bir ilerlemeyle surlara kadar ulaştı. Kale muhafızları ve saldırganlar arasında aylarca süren kanlı çarpışmalar oldu. İranlılar ağır kayıplar vermelerine rağmen, sonunda kalenin bir burcunu ele geçirdiler ve burçta bulunan Karabey ve adamlarını öldürdüler. Bu küçük zafer, saldırganların ilerlemesini kolaylaştırırken savunucuların moralini düşürdü. Ancak bu zaferin hemen ardından İran başkomutanı öldü ve yerine Beydilli Mahmud Bey getirildi.
Yeni komutan, kuşatmayı şiddetlendirdi ve bir başka burçta daha gedik açtı. Kale savunucuları var gücüyle direnirken İranlılar sürekli saldırıyordu. Sonunda, kale savunucuları tamamen yok edildi ve Kızılbaşlar kaleyi ele geçirdi. Azerbaycan Valisi Pir Budak da Emir Han’ın oğlunun savunduğu bir burcu daha düşürdü. Böylece kale, her yönden ağır top atışları altında savunmasız kaldı. Savunucular dar bir alanda sıkışarak hareket kabiliyetlerini kaybetti.Kızılbaşlar, sonunda Narih Kalesi adı verilen saray burcu dışında tüm kaleyi ele geçirdiler. Savunucular teslim olmayı önerdiler. Ancak Acemler, teslim olanlara ihanet ederek hepsini öldürmek isteyince Kürtler yeniden silaha sarıldı. Sonunda, Acemler büyük bir katliam yaparak tüm savunucuları öldürdüler. Savunmadaki bu kahraman insanlar, sadakatleri ve yiğitlikleriyle tarihe mal oldular, çünkü Acemler, savaşan ya da savaşmayan kimseyi ayırt etmeksizin vahşice katlettiler.
3