Daha Fazla

Harzemşahlar Döneminde Kürtler


Harzemşahlar, Kürdistan bölgesinde merkezi bir yönetim oluşturmayı başaramamışlardır. Bunun en temel sebeplerinden biri, bölgenin engebeli dağlık yapısı ve ulaşılması zor coğrafyasıydı. Kürt toplulukları bu coğrafi avantajı kullanarak kendi yerel yönetim yapılarını muhafaza etmiş ve merkezi otoriteden bağımsız hareket etmeye devam etmişlerdir. 1

Harzemşahların Kürdistan’daki etkisi, Kürt aşiret liderleri üzerinden sınırlı bir kontrol sağlamakla kısıtlı kalmıştır. Kürt liderleri, kendi iç yönetimlerinde özerkliğe sahipken, Harzemşahlar'a kısmen sadakat göstermek zorundaydılar. Harzemşahlar, doğrudan yönetim kurmak yerine, Kürt aşiretlerinin desteğini kazanarak bölgedeki otoritelerini kabul ettirme yoluna gitmişlerdir. Bu süreçte Kürtler, Harzemşahlara vergi verme ve askeri yardım sağlama gibi yükümlülükler üstlenmiş, ancak toplumsal yapılarında özerkliklerini koruyabilmişlerdir. 2

Harzemşahlar Devleti, 11. yüzyılın sonlarında kurulmuş ve 13. yüzyılın başlarına kadar Orta Asya’dan İran ve Irak’a kadar geniş bir coğrafyada hüküm sürmüştür. Bu dönemde Harzemşahlar, Kürtlerin yaşadığı stratejik Kürdistan bölgesine de nüfuz etmeye çalışmıştır. Kürdistan, İran’ın batısı, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin doğusu ve Anadolu’nun güneydoğusunda yer alan dağlık ve önemli bir bölgeydi. Bölgenin zorlu arazi şartları ve ticaret yolları üzerindeki konumu, Harzemşahlar için stratejik değerini artırmıştır. 3


Muhammed Emin Zeki Beg Kürtler ve Kürdistan Tarihi kitabında Harzemşahlar

1217 yılında Zagros Dağları ve vadilerde yaşayan Kürtler, Harzemşahların saldırıları sonucunda büyük yıkımlara uğradılar. Harzem Sultanı Muhammed, Abbasi Halifesi Nasır li-Dinillah üzerine büyük bir ordu göndermişti. Bu ordu ilerlerken dağılmış ve Kürtlerle şiddetli çatışmalar yaşanmıştır. Özellikle Hemedan ile Kirmanşah arasında, sert kış şartları ve yoğun kar yağışı nedeniyle çok sayıda asker hayatını kaybetmiştir. Kurtulan az sayıdaki kişi ise Hakkari Kürtleri ve Türcüm Türkleri tarafından kaçırılmış, sağ kalan çok az kişi geri dönebilmiştir.

Sultan Muhammed’in oğlu Celaleddin, ağır kayıplar veren ordunun kalan kısmıyla Hemedan’dan Irak’a doğru ilerlemiştir. Ancak Muzaffer Gökbari, bu orduyu savaşmadan geri çekilmeye ikna etmiştir. Daha sonra Celaleddin Azerbaycan’a yönelmiş, 1224 yılında Merağa ve Tebriz’i ele geçirmiştir. 1226’da ise Ahlat üzerine sefere çıkmış, ancak kale halkının güçlü direnişi sebebiyle başarılı olamamıştır. Bu sırada kale Eyyubi ailesinden Hacip Hüsamettin Ali bin Hammad’ın yönetimindeydi. Çatışmalar nedeniyle İmadeddin kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmış ve geri çekilmiştir. Bu süreçte Ahlat ve çevresi büyük yıkıma uğramış, İmadiye ve Zozan bölgeleri de ağır hasar almıştır. Bu savaşlar Kürdistan’ın hem kuzey hem güney bölgelerinde ekonomik çöküntüye neden olmuş, birçok insan açlıktan ölmüş, bölge felaketlerle sarsılmıştır.

El-Celaleddin Harzemşah, 1229 yılının Şevval ayı başlarında bir kez daha Ahlat üzerine yürüdü. Bu kuşatma sırasında baskıyı artırarak bölgedeki kontrolünü genişletmeye çalıştı. Seferi sırasında Muş’tan Cudi Dağı’na kadar olan yerleşim yerlerini ve köyleri harap etti; korkunç katliamlar yaparak halk üzerinde büyük bir dehşet yarattı. Yaşanan bu felaketler sonucunda, birçok insan yurtlarını terk ederek Halep dolaylarına kaçmak zorunda kaldı. Ahlat’ın savunmasından sorumlu olan Hacip Hüsameddin Ali, Eyyubi Sultanı tarafından atanmıştı ve olağanüstü bir cesaretle direndi. Ancak Celaleddin, bu kuşatmadan da sonuç alamadı. Eyyubi Sultanı, Hüsameddin’i görevden alarak yerine İzzettin İpek’i getirdi. İzzettin, zalim ve düşmanca bir yönetim sergileyerek Hüsameddin’in ölümüne neden oldu. Bu fırsattan yararlanan Celaleddin, Ahlat’ı tekrar kuşattı ve dokuz aylık kuşatmanın sonunda şehri ele geçirdi. Teslim olan halkı katlederken büyük vahşetler işledi.

1230 yılında Celaleddin, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad ve Eyyubi Sultanı Eşref’le savaştı. Bu mücadelede ağır bir yenilgi alarak Hoy Kalesi’ne çekilmek zorunda kaldı ve ardından barış yapmak zorunda kaldı. Bu savaşta Eyyubi ordusunun komutanlığını, Hakkari aşiretine mensup İzzettin Ömer Bin Ali yapıyordu. Bir yıl sonra, 1231’de Moğollar Celaleddin’i kuşattı ve Azerbaycan’ı ele geçirdi. Celaleddin, bu kez güçsüz bir komutan olarak Kürtlere sığındı. Ancak geçmişte yaptığı zulümler nedeniyle halkın nefretini kazanmıştı. Sonunda Kürt bir aşiret mensubu tarafından öldürülerek hayata veda etti.

Celaleddin’in Kürdistan üzerindeki etkisi yıkıcı oldu. Onun hükümdarlığında Diyarbakır, Ahlat, Mardin, Nusaybin ve birçok şehir büyük tahribata uğradı. Halk, dağlara kaçmak zorunda kalırken, sosyal ve ekonomik düzen tamamen bozuldu. Eğer Celaleddin daha adil ve merhametli bir yönetim sergileseydi, cesareti ve kararlılığı sayesinde Kürtlerin desteğini alabilir, böylece daha güçlü bir hükümdar olabilirdi. Ancak kan dökücü karakteri, onun hem sonunu getirdi hem de Kürdistan’ın harap olmasına neden oldu. Moğollar ise Celaleddin’in ardından bölgeyi talan etmeye devam ettiler. 1247 yılında Şehrizor’da büyük yıkımlara yol açtılar ve 1252’de Diyarbakır’ı bir kez daha istila ederek her yeri yağmalayıp yerle bir ettiler. 4


Moğol İstilası ve Harzemşahlar'ın Zayıflaması

1218 yılında başlayan Moğol istilaları, Harzemşahlar Devleti üzerinde ağır bir baskı oluşturdu ve bu devlet, istilanın etkisiyle hızla güç kaybetti. 5 Moğollar, Harzemşah topraklarından geçerken Kürtlerin yaşadığı bölgelere de saldırarak büyük bir tahribata yol açtılar. Bu dönemde Kürtler, Moğol istilasının yıkıcı etkisinden korunmak amacıyla dağlık alanlara çekilerek topluluklarını savunmaya çalıştılar. Harzemşahlar Devleti’nin 1231’de yıkılmasının ardından Kürt bölgelerinde bir otorite boşluğu meydana geldi. Bu durum, Kürt aşiretlerine kendi yönetimlerini daha bağımsız bir şekilde sürdürme fırsatı sundu. 6


Kürtlerin Sosyal ve Kültürel Durumu

Harzemşahlar döneminde Kürtler, aşiret temelli bir toplumsal yapıya sahipti. Kürt aşiretleri, kendi liderlerinin çevresinde toplanarak yerel yönetimlerini sürdürüyordu. Bu dönemde Kürtler, dillerini, geleneklerini ve sosyal düzenlerini muhafaza edebildiler. Aşiretler arası ilişkiler büyük bir öneme sahipti ve dış güçlerle olan temaslarında bu bağları gözeterek hareket ediyorlardı. Kürtlerin yaşadığı bölgede Kürtçe, Farsça ve Arapça gibi diller konuşulmaktaydı; bu da bölgenin çok kültürlü karakterini ve Kürtlerin çevredeki diğer halklarla kurdukları ilişkileri açıkça gösteriyordu. 1


Kaynakça

  • 1.-İbrahim Yınal. Kürt Tarihi: İlk Çağdan Günümüze. İstanbul: İletişim Yayınları, 2011.
  • 2.David O. Morgan. The Mongols. Oxford: Blackwell, 1986.
  • 3.C. E. Bosworth. The New Islamic Dynasties: A Chronological and Genealogical Manual. Edinburgh: Edinburgh University Press, 1968.
  • 4.-Muhammed Emin Zeki Beg. Kürtler ve Kürdistan Tarihi. Çev. Vahdettin İnce, Mehmet Taha, Reşat Adak, Şükrü Aslan. İstanbul: Nubihar Yayınları, 2022.
  • 5.Farhad Daftary. The Ismailis: Their History and Doctrines. 2nd ed. Cambridge: Cambridge University Press, 2014.
  • 6.Vladimir Minorsky. The Western Persians and the Arab Conquest. London: Oxford University Press, 1968.