Mervani Hanedanı ya da Dustaki Hanedanı, 983 ile 1096 yılları arasında Amed ve çevresinde bağımsız bir Kürt devleti olarak hüküm süren bir yönetimdir.
1
2
3
4
5
Bu devlet, 982 yılında Bazê Dostikî (Bâd) tarafından Dostiki Devleti veya Mervani Devleti adıyla kurulmuştur. Mervani Emirliği, Yukarı Mezopotamya’nın Diyarbekir (günümüzde Kuzey Irak ve güneydoğu Türkiye) bölgesinde hüküm süren bir Kürt Sünni Müslüman hanedanıdır. Başkenti Amid (Diyarbakır) olan bu hanedan, Yukarı Mezopotamya’daki etkisinin yanı sıra Ahlat, Bitlis, Malazgirt, Nusaybin, Erciş, Muradiye, Siirt, Cizre ve Hasankeyf’i yönetmiş; ayrıca kısa bir süreliğine Musul ve Edessa (Urfa) üzerinde de kontrol sağlamıştır.
6
7
8
9
10
11
Hanedanın kurucusu olan Ebû Şücâ Abdullah Hüseyin, Bâd (Bâze) lakabıyla tanınmaktadır. Tarihî kaynaklara göre Bâd, başlangıçta çobanlık yaparken, ilerleyen yıllarda siyasî faaliyetlere girişmiştir. Özellikle Şiî Büveyhîler’in Bağdat’taki hâkimiyetine karşı isyan etmiştir. Bu dönemde Bizans’ın oluşturduğu iktidar boşluğundan faydalanarak Erciş’i ele geçirmiş ve çevredeki bazı şehirleri yağmalamıştır. Büveyhîler’e karşı ayaklanmasının tam nedeni bilinmemekle birlikte, Abbâsî halifelerini kontrol altında tutan Büveyhîler’e karşı Diyarbekir halkına yardım etmeyi ve Bağdat’ı ele geçirerek Büveyhîler’i bölgeden uzaklaştırmayı amaçladığı düşünülmektedir.
12
Adudüddevle’nin ölümünden sonra Baze, Diyarbekir bölgesine inerek Meyyâfârikīn’ı ele geçirdi ve Mervânîler olarak bilinecek devletin temelini attı. Daha sonra Âmid, Nusaybin, Cizre ve Ahlat’ı da topraklarına kattı. Büveyhîler’den Samsâmüddevle’nin gönderdiği iki orduyu mağlup eden Bâd, 984 yılının ilkbaharında Musul’u ele geçirdi. Samsâmüddevle ile yapılan antlaşma sayesinde Diyarbekir’in tamamı ile Tûr Abdîn bölgesinin batı kısmı üzerinde hâkimiyet kurdu.
Said Bin Mervan döneminde yapılmış Kale ve Yazıt.
Bâd, Hamdânoğulları ile Musul’un kontrolü konusunda girdiği mücadele sırasında 990 yılında (Hicrî 380) hayatını kaybetti. Bunun üzerine yanında bulunan yeğeni Ebû Ali Hasan b. Mervân, topladığı bir grup askerle Hısnıkeyfâ’yı (Hasankeyf) ele geçirdi. Aynı yıl Meyyâfârikīn ve Diyarbekir bölgesindeki birçok kaleyi zapt etti. Bâd’ın kurduğu devlet, Ebû Ali Hasan’ın babasının adına atıfla Mervânîler olarak anılmaya başlandı. Bir sonraki yıl Hamdânîler’e karşı zafer kazanarak topraklarını genişletti. Ebû Ali’nin diğer Müslüman emirliklerle birlikte cihad harekâtına girişmesinden endişe eden Bizans, 992’de Mervânîler ile on yıllık bir barış antlaşması yapmak zorunda kaldı.
13
Ebû Ali’nin öldürülmesinden sonra yönetim, kardeşi Ebû Mansûr Mümehhidüddevle Saîd’in eline geçti. Onun ardından kardeşi Nasrüddevle Ahmed emirlik makamına geldi. Büveyhîler, Fâtımîler ve Bizans İmparatorluğu Ahmed’e elçiler göndererek onu resmen Diyarbekir emîri olarak tanıdı. Ayrıca Abbâsî Halifesi Kādir-Billâh, Diyarbekir’in resmî fermanını (menşur) ve “Nasrüddevle” unvanını vererek Ahmed’in emirliğini kabul etti. Nasrüddevle, 1024 yılında Âmid’i, 1025’te ise Urfa’yı emirlik sınırlarına kattı.
Mervânîler ile Büyük Selçuklular arasındaki ilişkiler Tuğrul Bey döneminde başladı. Nasrüddevle, Diyarbekir ve Musul bölgesinde yağmalar yapan Arslan Yabgu’ya bağlı Oğuzlar’dan (Yabgulular) duyduğu rahatsızlık nedeniyle Tuğrul Bey ile temas kurdu ve dostane ilişkiler geliştirdi. Bu süreçte Büveyhîler adına okunan hutbe, artık Tuğrul Bey adına okunmaya başlandı. Ayrıca, Bizans İmparatoru Konstantinos’un talebi üzerine, Selçuklular’ın elinde esir bulunan Gürcü Prensi Liparit’in serbest bırakılmasını sağladı. Nasrüddevle’nin yönetimi altında Diyarbekir, tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşadı; ticaret ve kültürel etkinlikler hızla gelişti ve sarayı âlimler ve şairlerle doldu.
1061 yılında Nasrüddevle’nin ölümü üzerine yerine oğlu Nizâmeddin Ebü’l-Kāsım Nasr geçti. Ancak kısa bir süre sonra kardeşi Said, Sultan Tuğrul Bey’in desteğini alarak emirliğe itiraz etti. Tuğrul Bey, Sâlâr-ı Horasan komutasındaki 5000 kişilik bir orduyu Meyyâfârikīn’a gönderdi. Mervânî Veziri Fahrüddevle İbn Cehîr, kardeşler arasındaki gerginliği sona erdirerek Âmid’in yönetimini Said’e bıraktırdı. Ancak 1063 yılında Nizâmeddin Âmid’i yeniden ele geçirerek şehre hâkim oldu. Said ise bu olaydan sonra isyan girişiminden vazgeçerek inzivaya çekildi.
Bad'ın adını taşıyan Mala Badi köprüsü.
Malazgirt Muharebesi sırasında Mervânîlerin yönetimindeki Diyarbekir bölgesinden yaklaşık 10.000 gönüllü, Selçuklu ordusuna katıldı. Bu zaferin ardından Ahlat ve Malazgirt, Selçuklu hâkimiyetine geçti. Bizans İmparatoru Mikhail’in, Sultan Melikşah’ın büyük önem verdiği Anadolu seferlerini durdurmak amacıyla Meyyâfârikīn’a elçi göndermesi, imparatorun Selçuklular ile yapılacak barış görüşmelerinde Mervânîlerin desteğini kazanmak istediğine işaret eder.
1080 yılında Nizâmeddin’in ölümünden sonra yerine büyük oğlu Nâsırüddevle Mansûr geçti. Ancak Mansûr, zayıf bir yönetim sergiledi. Halkın sevgisini kazanan babasının veziri Enbârî’yi görevden alarak, yerine Hristiyan bir hekim olan Ebû Sâlim’i atadı. Bu durum, Diyarbekir’de bir iktidar boşluğu yarattı ve Hristiyanların Müslümanlar üzerindeki baskısını artırdı. Fahrüddevle ve oğlu Amîdüddevle, Sultan Melikşah’a bölgenin doğrudan merkeze bağlanmasının gerekliliğini ve buradaki zenginlikleri anlatarak harekete geçmesini sağladılar. Melikşah, 1083 yılında Fahrüddevle Muhammed b. Cehîr komutasında bir orduyu Diyarbekir’e gönderdi. Fahrüddevle, oğlu Zaîmüddevle Ebü’l-Kāsım’ı Âmid’i almakla görevlendirirken kendisi Meyyâfârikīn’a yürüdü. Âmid 31 Mayıs 1085’te, Meyyâfârikīn ise 30 Ağustos 1085’te fethedildi; ardından diğer şehirler de ele geçirildi ve böylece Mervânîler Hanedanı sona erdi.
Son Mervânî emîri Nâsırüddevle Mansûr, Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra doğan iktidar boşluğundan yararlanarak bölgeyi yeniden ele geçirip Mervânî Devleti’ni diriltmek için girişimlerde bulundu. Ancak bu çabaları, Büyük Selçuklu tahtına talip olan Tutuş’un müdahalesiyle engellendi. Tutuş, Diyarbekir’i ele geçirip Mansûr’u esir aldı, ancak veziri İbn Bedî‘in arabuluculuğuyla serbest bırakılarak Cizre’ye dönmesine izin verildi. Mansûr, Muharrem 1096’da burada vefat etti.
Mervânîler döneminden günümüze ulaşan tüm sikkeler gümüşten basılmıştır. Yayımlanan bu paralar, Mervânî emirliğinin Meyyâfârikīn, Âmid, Cizre, Düneysir, Nusaybin, Ahlat ve Erzen şehirleri üzerinde hâkimiyet kurduğunu göstermektedir. Bu dönemde Diyarbekir, önemli bir ilim merkezi haline gelmiştir. Uç eyalet konumundaki bu bölge, hatipleri, şairleri ve din âlimleriyle büyük bir ün kazanmıştır. Bu âlimlerden bazıları şunlardır: Abdullah el-Kâzerûnî, Ebû Abdullah el-Baradânî, Ebû Abdullah Hüseyin b. Seleme, Ebû Ali Hasan b. Ali el-Âmidî, Ebü’l-Hasan el-Mağribî, Ebû Nasr el-Menâzî, İbnü’t-Tarîf, İbnü’l-Masîr, İbn Sevdâvî, Ubeydullah b. Ferrâ, İbnü’ş-Şıhne, Ebü’l-Ganâim, Muhammed b. Ahmed eş-Şâşî, Ebü’l-Hasan b. Gāzî, İbn Nübâte el-Hatîb.
Diyarbekir halkı, Emevîler ve Abbâsîler’in ilk dönemlerinde Hâricî düşünceleri benimsemişken, IX. yüzyıldan itibaren Hanbelî ve Mâlikî mezheplerine yönelmiştir. Selçukluların bölgeye hâkim olmasından sonra Hanefî mezhebi yaygınlık kazanırken, Mervânîler devrinde Abbâsî halifelerinin desteğiyle Şâfiîlik etkili olmaya başlamıştır. Nasrüddevle döneminde Şâfiî fakihi Ebû Abdullah Muhammed b. Beyân el-Kâzerûnî, Diyarbekir’e giderek bu mezhebin yayılmasına öncülük etmiştir. İbnü’l-Esîr, Şâfiî mezhebinin bölgede onun zamanında yerleştiğini belirtir (el-Kâmil, IX, 67). Hanbelî fakihi Ebü’l-Hasan Ali el-Âmidî ise Bağdatlı olmasına rağmen Halife Kāim-Biemrillâh’ın isteği üzerine 1058 yılında Âmid’e gelmiş ve burada ölümüne kadar ders vermiştir. Âmid’deki Mesûdiye Medresesi’nde bulunan 1194 tarihli kitâbeye göre, bu dönemde şehirde dört mezhebin fakihleri ders vermekteydi.
14
Hükümdar | Zamanı |
---|---|
Baz (Bad) | 983 |
Hasan bin Mervan | 990 |
Mumehhidüddevle Said | 997 |
Ebu Nasr bin Mervan | 1011 |
Said (Amid´de) | 1061-1063 |
Nizamüddevle Nasir (Meyyafarikin'de) | 1061-1080 |
Nâsırüddevle Mansûr | 1080-1085 |
On Gözlü Köprü olarak bilinen köprü, Nasruddevle döneminde inşa edilmiştir.
Mervânîler’in kurucusu Ebu Abdullah el-Hüseyn bin Düstek el-Baz el-Kürdî el-Humeydî, halk arasında daha çok Bad (Baz) olarak tanınan bir çobandı. Zamanla silahlanarak bir savaş liderine dönüştü ve büyük bir itibar kazandı. Onuncu yüzyılın ortalarından itibaren Doğu Anadolu’da fetih hareketlerine başladı. İlk olarak güneyden ilerleyerek Erciş’i ve çevresindeki stratejik mevkileri ele geçirdi. Ardından, gücünü artırarak Büveyhîler’in kontrolünde bulunan Diyarbakır, Silvan ve Nusaybin’i hâkimiyeti altına aldı.
16
17
Büveyhîler’in zayıflamasından yararlanan Bad, 984 yılında Şii-Büveyhoğulları’nın hükümdarı Samsamüddevle Merzubani’yi yenerek Musul’u ele geçirdi. Ancak Bağdat’ı fethetme girişiminde başarısız oldu ve Musul’dan çekilmek zorunda kaldı. 991 yılında tekrar Musul’u almak için harekete geçti, ancak şehrin hâkimi olan Hamdanîler’e karşı mağlup oldu ve bu savaşta hayatını kaybetti. Bad’ın ölümünün ardından, 990 yılında yeğeni Ebû Ali Hasan bin Mervan yönetimi devraldı.
18
Said, Bizanslılarla dostane ilişkiler geliştirdi ve Bizans İmparatoru II. Basileios ile yakın temaslar kurdu. Ancak 1011 yılında veziri Şerve’nin düzenlediği bir suikast sonucu öldürüldü. Bu olayın ardından, o dönemde Siirt’te sürgünde bulunan kardeşi Nasrüddevle Ebû Nasr harekete geçerek Mervânî tahtını ele geçirdi. 19
1011 yılında tahta çıkan Ebû Nasr, elli yılı aşkın bir süre boyunca iktidarda kaldı. Yönetimi döneminde Mervânîlerin bölgedeki otoritesini güçlendirdi ve halkın refah seviyesini artırdı. Abbâsî Halifeliği ile dostane ilişkiler kurarken, güçlü komşu devletler olan Bizans ve Fâtımîlere karşı bağımsızlığını korumak için diplomatik yeteneklerini ustalıkla kullandı. Bu dönemde Mervânî topraklarında Şâfiî mezhebi yaygınlık kazandı.
Nasrüddevle’nin uzun süren yönetimi, Mervânîler’in gücünün zirvesini temsil eder. Meyyâfârikīn Tepesi’nde Meryem Ana Kilisesi yakınlarında yeni bir kale inşa ettirdi, ayrıca köprüler, hamamlar ve rasathaneyi restore etti. Meyyâfârikīn ve Diyarbakır’daki camilerde kütüphaneler kurarak ilim ve kültüre önem verdi. Sarayında İbnü’l-Esîr, Abdullah el-Kâzerûnî ve et-Tâmî gibi ünlü âlimler, tarihçiler ve şairleri ağırladı. Aynı zamanda gelecekteki Abbâsî Halifesi el-Muktedi (1075-1099) gibi siyasi sığınmacılara da kapılarını açtı.
Selçuklu öncüsü Oğuz Türkleri Mervânî topraklarını yağmalayınca Nasrüddevle, durumu Tuğrul Bey’e iletti. Tuğrul Bey’in bölgeye yaklaşmasıyla Oğuzlar geri çekildi. 1054 yılında Cezire’nin büyük bir kısmını yöneten Tuğrul Bey’le iyi ilişkiler kurdu ve Selçuklu hâkimiyetini kabul etmekle birlikte kendi topraklarını yönetmeye devam etti. Nasrüddevle, Diyarbakır’da saltanatını simgeleyen anıtsal kitabeler bırakmıştır. Onun ölümünün ardından yerine oğlu Mansur tahta geçti.
20
Nasruddevle adına yapılan burç.
Selçuklu veziri Fahrüddevle bin Cehîr, Mervânî topraklarını ele geçirmek amacıyla Sultan Melikşah’tan izin aldı. 1085 yılında Selçuklu ordusu, yoğun çatışmaların ardından bölgenin büyük bir kısmını fethetti. Son Mervânî hükümdarı olan Mansur, 1096 yılında ölümüne kadar Cizre’de yaşadı. Ahlatşahlar Beyliği’nin kurucusu Sökmen el-Kutbî’nin Ahlat’ı ele geçirmesiyle Mervânî hanedanı tamamen sona erdi. Silvan’daki tarihi Malabadi Köprüsü, Bad (Baz) adını taşımaktadır. 'Malabadi' Kürtçede “Bad’ın evi veya mülkü” anlamına gelir. Diyarbakır ve Muş çevresinde varlığını sürdüren Badıkan Aşireti’nin kökleri de Bad (Baz)’a dayanmaktadır ve bu aşiretin lideri Zeki Eker’dir.
Mervânîler’in egemen olduğu bölge, Orta Çağ’da Zevezân adıyla bilinen geniş bir coğrafyayı kapsıyordu. Bu bölgenin sınırları güneyde Musul’un kuzeyinden başlayarak Ahlat’a, doğuda Azerbaycan’ın Selmas şehrine, batıda ise Diyarbakır’a kadar uzanmaktaydı. Büyük oranda dağlık bir yapı gösteren bu coğrafyada tarıma elverişli düzlükler neredeyse yoktu. Bununla birlikte, burada Humeydî, Lârî, Hezbânî, Mihrânî, Hakkârî, Buhtî, Beşnevî, Çûpî ve Millî gibi önemli Kürt aşiretleri bulunuyordu. Mervânîler döneminde Kürt nüfusunun yoğunluğu nedeniyle, Kaşgarlı Mahmud gibi bazı yazarlar bu bölgeyi eserlerinde 'Kürt Yurdu' olarak tanımlamışlardır.
21
22
Selçuklular, 11. yüzyılın ortalarından itibaren hızla güçlenerek Anadolu ve Mezopotamya topraklarına doğru genişlediler. Selçuklu Sultanı Alparslan’ın 1071 yılında kazandığı Malazgirt Zaferi’nden sonra Doğu Anadolu ve Kürt coğrafyası Selçuklu kontrolüne girdi. Selçuklular, bölgede bulunan küçük devletleri birer birer egemenlik altına aldılar.
Mervânîler, Selçukluların büyüyen gücü karşısında direnç gösteremedi ve bu güç dengesizliği, hanedanın çöküşünü hızlandırdı. Başlangıçta barışçıl bir politika izleyen Mervânîler, Selçukluların sürekli genişlemesiyle bağımsızlıklarını koruyamaz hale geldi. Hanedanın içindeki taht mücadeleleri ve güç savaşları, merkezi otoritenin zayıflamasına yol açtı. Özellikle hükümdar değişimleri sırasında ortaya çıkan istikrarsızlık, yerel beylerin güç kazanmasına sebep oldu. Bu durum, Mervânîlerin hem iç düzeni sağlamasını hem de dış tehditlerle başa çıkmasını zorlaştırdı.
Selçuklu Devleti'ne bağlı Artuklular, Mervânîlerin yıkılmasında önemli bir rol oynadı. Artuk Bey’in oğulları ve kurdukları hanedanlıklar, Mervânî toprakları üzerinde gittikçe artan bir baskı unsuru haline geldi. Selçuklu baskısının yanı sıra bu yerel güçlerin tehdidi de hanedanın sonunu hazırladı. Mervânîler, zaman zaman Abbâsî Halifeliği ile dostane ilişkiler kursalar da, hanedanın son dönemlerinde bu bağlar zayıfladı. Abbâsîlerin merkezi otoritesinin çöküşü ve Selçukluların Abbâsîler üzerinde etkili hale gelmesi, Mervânîlerin diplomatik destekten yoksun kalmalarına neden oldu. 1085 yılında, Mervânî hanedanının son hükümdarı Nasrüddevle Mansur, Selçuklu ordularına karşı koyamadı ve Diyarbakır Selçuklular tarafından ele geçirildi. Bu fetihle birlikte Mervânîler devleti sona erdi ve toprakları Selçukluların hakimiyetine geçti. Böylece, Mervânîlerin yaklaşık bir asır süren yönetimi son buldu.