Daha Fazla

Kürdistan Eyaleti'nin Kurulması


Osmanlı Devleti, 1847'de Bedirhan Bey İsyanı'nı bastırarak doğrudan yönetim anlayışına geçişin bir adımını attı ve 'Kürdistan Eyaleti' adıyla yeni bir idari yapı kurdu. Bu adım, Osmanlı'nın merkezi yönetimini daha da güçlendirme ve ülke genelinde merkezileşme hedefinin bir parçasıydı. Kürtlerin yaşadığı bölgelerin merkezi yönetim tarafından atanan valilerle idare edilmesi, Osmanlı'nın doğrudan yönetim anlayışının bir göstergesiydi. 'Kürdistan Eyaleti' Osmanlı İmparatorluğu'nun 1850'lerin başlarına kadar Anadolu'da kurduğu 18 eyaletten biri olarak şekillendi ve Osmanlı toprakları içinde 'Kürdistan' adı altında kurulan bir idari birim oldu.

İslam Ansiklopedisi'nde Minorsky'nin belirttiği gibi, 'Kürdistan' terimi ilk kez Selçuklu dönemiyle ilişkilendirilmektedir ve bu kavram, Kürtlerin yaşadığı toprakların sadece bir kısmını tanımlamak için kullanılmıştır. 'Kürdistan' terimi, Kürtlerin yaşadığı yerleri ifade eden ve modern anlamda coğrafi bir kavram olarak değerlendirilmiştir. Araştırmacılara göre, Selçuklular bu terimi coğrafi bir anlamda kullanmışlardır. Başka bir ifadeyle, bu terim, Kürtlerin yerleşim alanlarını tanımlayan bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Farsça yazan Hamdullah Mustavfi Kazvini'nin (1281-1350) 'Nüzhet'ul Kulüp' adlı eserinde, idari bir birim olarak yapılandırılan bu eyaletin tüm Kürt yerleşimlerini kapsamadığı, bunun yerine etnik sınırları değil, idari düzenlemeleri dikkate aldığı belirtilmektedir. Genel olarak, 'Kürt' ve 'Kürdistan' terimleri, XX. yüzyıla kadar Kürt halkı tarafından siyasi bir anlam taşımadan kullanılmıştır.

Kürtlerin yaşadığı bölgeler, tarihsel olarak doğal ve politik sınırlarla belirgin bir yapı oluşturmadığı için bu topraklar genellikle iki büyük gücün sınırları arasında kalmıştır. Bu sebeple, 'Kürdistan' terimi coğrafi ve demografik bir tanım olarak kalmış ve Osmanlı döneminde de politik bir anlam kazanmadı. Osmanlı'da 'Kürdistan' terimini ilk kullanan kişinin İdris-i Bitlisi olduğu düşünülmektedir. Şemseddin Sami, 'Kamus'ul Alam' adlı eserinde bu kavramı şu şekilde açıklamıştır: 'Asya'nın batısında, büyük ölçüde Osmanlı topraklarında, bir kısmı ise İran'a bağlı olan, Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı bölgeye verilen isimdir. Bu isim, Osmanlı'daki idari ve dini yapılanmalarla tamamen örtüşmemektedir, ayrıca Kürtler yalnızca bu bölgeyle sınırlı kalmamış, Suriye, Halep, Anadolu, Horasan, Afganistan ve Belucistan gibi farklı bölgelerde de bulunmuşlardır.'

Osmanlı Devleti'nin doğrudan yönetim anlayışının bir parçası olarak, merkeziyetçi siyaset doğrultusunda kurulan 'Kürdistan' eyaleti, Bedirhan Bey İsyanı sonrasında Osman Paşa'nın önerisiyle gündeme gelmiştir. Osman Paşa, Kürtlerin yaşadığı bölgedeki düzeni sağlamak ve bozulmuş olan güvenliği yeniden tesis etmek amacıyla, bölgeye yetkin bir yöneticinin atanması gerektiğini savunmuş, bu doğrultuda Diyarbekir eyaleti ile birlikte Van, Muş, Hakkari sancakları ve Cizre, Botan, Mardin kazalarından oluşan geniş bir eyaletin kurulmasını teklif etmiştir. Babıali, bu teklifi 29 Kasım 1847'de sultana sunmuş ve öneri kabul edilerek yeni eyaletin kurulmasına karar verilmiştir. 'Kürdistan Eyaleti' olarak adlandırılan bu yapı, 14 Aralık 1848 tarihinde Takvim-i Vekayi gazetesinde resmi olarak ilan edilmiştir. Bu eyalet, fethedilmiş bir bölge olarak kabul edilmiş ve atanan memurların güvenilirliğine dikkat edilmiştir.

Yeni idari yapı, Kürt bölgelerinde merkezi otoritenin hâkimiyetini sağlamak isteyen Osmanlı yöneticileri tarafından geniş bir eyalet olarak şekillendirilmiştir. Bölgede var olan emirlik sistemine son verilmiş ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı topraklar, Osmanlı'nın doğrudan yönettiği bir vilayet haline getirilmiştir. Osmanlı, bu süreçte eski emirlik düzenini ortadan kaldırmış ve Kürt emirliklerinin yeniden ortaya çıkmasına izin vermemiştir. Böylece, kurulan 'Kürdistan Eyaleti' bir Kürt emirliği olarak değil, merkeziyetçi Osmanlı Devleti'nin bir parçası olarak yapılandırılmıştır. Kürdistan Eyaleti'nin kurulmasının temel amacı, dönemin gazetelerinde de vurgulandığı gibi, bölgede asayişin sağlanması ve merkezi otoritenin güçlendirilmesiydi. Los Angeles Vekayi gazetesinin 13 Aralık 1847 tarihli sayısında, bu amaç şu şekilde ifade edilmiştir: 'Kürdistan bölgesinde düzenin sağlanması, halkın güvenliği ve huzurunun temin edilmesi için özel ve bağımsız bir idareye verilmesi, dirayetli bir yöneticinin atanması, Diyarbekir, Van, Muş, Hakkari sancakları ile Cizre, Botan ve Mardin kazalarının birleştirilmesi ve bu yapının 'Kürdistan Eyaleti' olarak adlandırılması gerekmektedir.'

Osmanlı'nın merkezileşme politikası çerçevesinde kurulan 'Kürdistan Eyaleti' 1847 ile 1867 yılları arasında devlet salnamelerinde yer bulmuş ve merkezi iktidar tarafından kurulduğu ile yönetildiği ifade edilmiştir. Ancak, bu yapı bir toplumsal talebin sonucu olarak değil, Osmanlı'nın merkezi otoritesini pekiştirme çabasıyla ortaya çıkmıştır. Temel amaç, merkezi yönetimin gücünü artırarak bölgedeki aracılardan gelen kaynak akışını doğrudan merkeze yönlendirmekti. Ancak, bu hedef tam anlamıyla gerçekleşmemiş ve merkezi yönetim, bölgede aracıları değiştirmekle birlikte daha zayıf aracılarla yönetimi sürdürmek zorunda kalmıştır. Yine de bu dönemde merkezi otoriteye karşı çıkan olaylarda bir azalma gözlemlenmiştir.


Kaynakça

  • 1.Örs, Orhan. Osmanlı'nın Kürt Siyaseti. Nubihar, 2019.